• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Yakın tarihin bilinmezliklerinin oluşturduğu kafa karışıklığı ile ülke olarak bir 10 Kasım’ı daha geride bıraktık.

Atatürk’ü Koruma Kanunu var olduğu müddetçe, bu ülkede yaşayan herkesin Onu sevmesi veya öyle görünmesi mevzuat hazretleri gereğidir.

Dolayısıyla; Atatürk’ü sevme veya seviyor gibi yapma arasında gelgitler yaşayan vatandaşlardan birilerinin orta yere çıkıp, içinde biriktirdiği birkaç kelamı dışa yansıtması, vukuat şeklinde ekranlara ve dolayısıyla bizlere yansıyor.

Örneğin; babam gayri resmi tarihe göre, tam da 10 Kasım 1938 günü doğmuş. Şahsen yıldönümü kutlamalarına pek önem vermesem de, babamın yaşının 82. yılı münasebetiyle bir kutlama partisi düzenlesem, belki basına “Kutlamacı” olarak yansıyabilirim. Neyse ki babam bu yıl vefat etti ve biz de böyle bir kutlama yapmadık.

Yakın tarihin günahlarını üstlenen pek olmuyor. Örneğin; bu ülkede tam 18 yıl okunan Türkçe ezanın faillerinin varisleri dahi, Arapça ezandan yana tavır alıyor. “Türkçe ezan okunsun” diyen CHP’li Öztürk Yılmaz’a kendi partisi bile sahip çıkmadı. Sahip çıkmak şöyle dursun, kendisini aforoz ettiler.

Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanlara “Devrim koşulları” deyip, mazur görme ile “Hayır, yaşananların bir izahı yoktur” diyenler arasında haklı-haksız kararı verilemiyor. Çünkü ortada bir Kanun var ve eğer gereği işletilirse, 1951 tarihli 5816 sayılı Kanun’dan yakayı kurtarmak zor oluyor.

Böyle durumlarda ağımızda bir şeyler geveleme veya konuyu değiştirme ihtiyacı duyarız. Konuyu değiştirmek daha makul. Bence Türk Sitesinden aldığım şu “Kim Haklı” sorusunu çözelim.

Ali: Ayşe’nin sevgilisi. Ali de Ayşe’yi seviyor ama biraz mesafeli.

Ayşe: Ali’nin sevdalısı, yani Ali' ye aşık. Onun için yapamayacağı hiç bir şey yok.

Mehmet: Ayşe’ye aşık ancak, Ayşe ona ilgisiz. Çünkü Ali'yi seviyor. Mehmet ise Ayşe'ye olan sevdasını içine gömmüş, Ayşe’nin dönüp dolaşıp bir gün kendisine geleceği günü umutla ve sabırla bekliyor.

Sandalcı: İki köy arasında geçen ırmakta sandalı ile ücret karşılığı yolcu taşıyarak geçimini sağlayan kendi halinde evli / çocuklu biri. Kısacası ekmek parası derdinde.

Köyün Bilgesi: Köyde akıllı, ak sakallısı.

Ali ve Mehmet karşı köyde oturmaktadır. Ayşe ise beri tarafta. Ayşe bir gün Ali'ye gitmeye karar verir. Sandala biner, Sandalcı Ayşe'den ücret ister. Ayşe’nin parası yoktur. Ancak bir yandan da gitmesi gerektiğini söyler. Sandalcı, "İyi güzel de benim de bir ailem var, onlara akşam aş ve ekmek lazım, sizden almazsam, ondan almazsam nasıl geçineceğim?" der.
Ayşe çaresiz "Sizi anlıyorum, üzerimdeki elbiselerimi vereyim, eskicide satarsınız sanırım ücretinizi karşılar" der. Sandalcı bu teklifi kabul eder, elbiseleri karşılığında Ayşe'yi karşıya geçirir.

Karşıda Ali kendisini beklemektedir. Az ileride de Mehmet. Ali ne görsün? Ayşe yarı çıplak, yanında Sandalcı. Buz gibi kesilir, etrafına bakar, Mehmet de onları izlemektedir. Ayşe olanı biteni Ali'ye anlatır. Ali, biraz düşündükten sonra " Hayır der, ben seni bu halinle kabul edemem. Biliyorum, beni çok seviyorsun ama yaptıklarını asla kabul etmiyorum." der ve yılların sevdasını bir kalemde orada bitirir.

Ayşe çaresizdir. Sevdası uğruna ortada kalmıştır. Az ileride bekleyen Mehmet'e gider: “Hani der, sen beni seviyordun ya, bak işte sana geldim. Beni kabul eder misin?" Mehmet; "Hayır, ben seni eski halinle sevmiştim. Yani hayatında Ali varken. Eğer o zaman gelmiş olsaydın kabul ederdim. Ancak şimdi Ali seni terk ettiği için bana geldin. Şimdi de ben seni kabul etmiyorum." der ve gider.

Burada Ayşe sevgilisine gitmek istemektedir. Ancak sandalcı da onu götürme ücretini talep etmektedir. Ayşe elbiselerini ücret olarak vermiştir. Ali, Ayşe’yi yarı çıplak sandalcının yanında görmüştür. Mehmet, Ali’den sonra Ayşe’nin kendisine gelmesine kırılmıştır.

Mağdurlar (Ali-Ayşe-Mehmet) ve sandalcı toplanıp bu olayı kendi aralarında kim haklı, kim haksız diye tartışırlarken içlerinden biri "Ya biz niye tartışıyoruz, gelin hep birlikte Köyün Aksakallısına gidelim o karar versin kim haklı, kim haksız."
Hep birlikte Aksakallıya giderler. O herkesi sabırla dinler ve der ki; "Çocuklar bence hepiniz haklısınız"