• DOLAR 32.576
  • EURO 34.883
  • ALTIN 2433.895
  • ...

Bir kere şunu teslim etmemiz lazım. İnanan insanlara göre Allah, nebulaların, kümelerin, yıldız topluluklarının, güneşin, ayın ve dünyanın rabbidir.

Hakeza atomların, elektronların, hücrelerin, virüslerin de rabbidir.

Yine insanların, cinlerin, meleklerin, hayvanların ve bitkilerin rabbidir.

Bu bitkilerin her birindeki yaprakların da rabbidir ve hiçbir yaprak O’nun izni olmadan kıpırdamaz.

Bütün bunların rabbi elbette ki depremin, bütün mevcudatın ve vuku bulan olayların tamamının rabbidir. O’nun izni olmadan deprem de olmaz, tsunami de başka hiç bir şey de.

Depremi bilimsel olarak tariflere tabi tutmak, onu rabbin rububiyet sınırları dışına çıkarmaz. Aslında Allah’ın koyduğu yasalar çerçevesinde, tedrici bir şekilde gelişen sürecin tespitine bilim deniyor. Ancak bilim beyin ve düşünce ile yapıldığına göre ve insan ile birlikte beynin de yaratıcısı Allah olduğuna göre o zaman bilim denilen sürecin de yaratıcısı Allah olmuş oluyor.

Ansiklopedik bilgiler depremin oluşumun şu şekilde özetler: “Yer kabuğunun altındaki magma tabakası üzerinde yüzen irili ufaklı levhalar sürekli hareket halindedir ve kıtaların hareketiyle plato sınırlarındaki sürtünmeden doğan kinetik enerji büyük bir güçle boşalınca yer katmanlarında meydana gelen şok dalgalarla deprem olayı gerçekleşir.”

Buna kimsenin itirazı yok. Yukarıdaki tarifte verilen devinimin Allah’ın kontrolünde olduğuna inananlar mümin, bu oluşumun bir tabiat olayı olduğunu ve kendiliğinden gerçekleştiğini savunanlar ise ateist veya materyalist diye kategorize edilebilir.

Ancak ister arzı Allah’ın mülkü olarak kabul edelim, ister materyalizm inancı gereği tabiat veya doğa denilsin, karşı karşıya kaldığımız bir gerçek var: Deprem.

Depremi afet haline getiren unsurlardan biri insanoğlunun bizzat kendisidir. Çok katlı binaların kural, kaide tanımadan yapılması, depremin afetleşmesinin en önemli sebeplerinden biridir. Deprem öncesi, esnası ve sonrasındaki yükümlülüklerimizi yerine getiremediğimiz için can kayıplarımız oluyor. Ancak eski kavimlerde bile deprem bir afetti. Yani olay sadece çok katlı binalara bağlanamaz.

Bilindiği üzere İzmir’de 6,6 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Oluşan depremden fitne çıkarmaya çalışanların, sosyal medya üzerinden İzmir’in güya gayri İslami yaşantısı nedeniyle deprem oldu anlamında bazı paylaşımları oldu.

Söz konusu hesaplardan biri profilinde başörtülü bir bayan resmi kullanmış. Ancak sahibinin bir erkek olduğu ortaya çıktı. Uyduruk olan bu hesapların her türlü dublaj veya montaj ürünü olduğu ortaya çıkmış durumdadır.

Gelin görün ki Türkiye’nin koca koca gazetelerinin koca koca köşe yazarları, bu uyduruk ve de kıytırık hesapları bahane ederek veya delil olarak kullanarak, aziz İslam’a ve onun müntesiplerine saldırıyor.
Her şey ortada ve bunu yapanların provokatör olduğu açık seçik iken hala bu mesnetsiz bilgiler üzerinden İslam’a karşı antipati oluşturacak algılar üretmek, ahlaki ve dahi insani değil.

Yeryüzünün katmanlarındaki sürtünmeler halen devam ediyor ve arz kendi işini yapıyor. Biz istesek de istemezsek de gerçek bu. Zaten olması da gerekiyor. Çünkü bu bir tekâmül. Yeryüzü kendi oluşumun tamamlıyor.

Ancak inananlar için söylüyorum ki bu arz Allah’ındır. Arzın yüzeyinde yaşayan bizler, arz için Allah’ın koyduğu yasaları tanımadan yaşarsak, arzın dibini boylayacak depremler yaşayabiliriz.

Elbette arzın sahibi arz üzerindeki tasarruf hakkını bu şekilde kullanabilir.