YUSUFİLER KİMDİR
Yıllarca, doğu ve güneydoğudaki Müslüman gruplardan biri olan Hizbullah cemaati, özellikle hep karalandı, kumpaslandı. Kuruluşu olan 1979-1990 arası on yıl boyunca kendi halinde, cami ehli olan bir cemaatin niye bu kadar önemsendiğini, düşmanlarının neden bu kadar üzerine üzerine gittiğini anlayamadık. Üçyüz beşyüz cami ehli müslümanın üzerine, neden bu kadar varıldığını bilemedik. Neden zorla dayatılan zalim bir çatışma ile toplumun gözünden düşürmeye çalışıldığını derinlemesine düşünemedik. Bir tarafta pkk, bir tarafta fetö, diğer tarafta karanlık yapıların neden böyle saldırdığını bulamadık.
Meğer adamların gelecekte bölgeye yapmayı planladıkları bir dizayna uymayan bu yapının, hesapta olmayan gelişimi ve direnci onları telaşlandırmış. Meğer tepside almayı düşündükleri bu bölge için hesapta olmayan bir engel çıktığı için paniklemişler. Daha kimse uyanmadan alalacele bir şekilde işlerinin bitirilmesi gerekiyormuş da, onda böyle dört koldan bir saldırı planı hazırlamışlar. Üst akıl tarafından hazırlanan bu plan öyle bir plandı ki, kurtulmak mümkün değildi. Bir taraftan pkk ve avaneleri, diğer tarafta devletin derin güçleri, İşçi Partisi ve avaneler, beri taraftan Fetocular ve avaneleri. Bu yapıların dolduruşuna gelen diğer muhalif grupları ve yapıları da saymıyorum.
Aman Allah`ım bu ne plan! Bu ne tuzak ve bu ne kumpas! Bir avuç müslümanın başına kopan bu tufan ne biçim tufan. Bundan ancak Allah`ın yardımıyla kurtulabilir. Nuh tufanı misali bu saldırı dalgalarından ancak Nuh`un gemisine binenler kurtulabilir.
Hizbullah cemaati kendini bu çatışma ve saldırılardan korumak için elinden geleni yaptı. Çünkü yapılan hesaplamalara göre ne güce nede kuvveti bunlara yetebilirdi. Bundan dolayı bu yapıların bilinen ve tanınan temsilcileri ile görüştü veya haber gönderdi. Kan akmaması ve fertlerini korumak için barış adına elinden geleni yaptı. Ama üç seçenekten başka yol bırakmadılar. Ya onlara katılacaklardı, ya bölgeden gideceklerdi, yada ölüm. Ya teslimiyet, ya sürgün, yada ölüm.
Bu görüşmeler sürerken bile ondan fazla taraftarı şehit edildi. Okullarda, yurtlarda, köylerde ve şehirlerde taraftarlarına saldırılar üst üste gelmeye başladı. Gittiği camiler basıldı. Ders veren hocaları, öğrencileri işkencelerden geçildi. Cezaevlerine atıldı. Aileleri hem devlet hemde pkk tarafından tehdit edildi. Dışarıda pkk, camide ve içeride, mahkemede Fetöcüler tarafından yok edilmeye çalışıldı. İslami kesim arasında cüzamlı muamelesi görülmeye başladı. Bazı İslami kesimler de bu saldırı kervanın katıldı. Dış ülkeler kapalı kapılar ardında hükümete, mit`e talimatlar verdi. Mücadele için işbirlikleri, protokoller imzalandı. Amerika ve israilden ekipler geldi. Bir anda dünya Hizbulah cemaatinin başına üşüştü. Çünkü büyük şeytandan emir vardı. Bir avuç insan, İslam için ortaya çıkmış bir avuç muvahhid, birilerini derinden telaşlandırdı. Çünkü Filistinde Hamas, Lübnanda Hizbullah, onların planlarını nasıl alt üst ettiğinin acı tecrübesini yaşamışlardı. Burada da palanlarını bozacak bir yapıya asal ve asla izin verilmeyeceklerdi.
Artık cemaat de bazı şeylerin farkına vardı. Bu bölgede sahneye konulan planların derinliğini gördü. Bu işin birkaç örgütün işi olmadığını anladı. Bu ortamda bir kurtuluş veya yok oluş savaşının verilmesi gerektiğini kavradı. Bu toprakları ve bu halkı onlara teslim etmenin İslam ümmetinin kıyameti olacağını anladı. Tek yol iman, tek yol mücadele ve tek yol cihad vardı.
Hiç kimsenin yaşama şansı vermediği, herkesin ölü gözü ile baktığı bu cemaat, Allahtan aldığı bir güçle, bütün bu yapılara karşı destansı bir mücadele ortaya koydu. Haklı davasının haklı savaşında alnının akıyla zaferle çıktı. Yerin altını doldurdu, zindanları doldurdu, hicret ve sürgünler yaşadı, ama İslami davasından vazgeçmedi. Kurdistan ve Türkiye coğrafyasında da batının ve batılıların planlarını bozdu. Kuklalarını bozguna uğrattı.
İşte 28 Şubat kararları da, bu bozgun üzerine alınmış batı ve doğudaki Müslümanları sindirme kararlarıdır. Batıda bu işi devlet bizzat yaparken doğuda ise bütün yapılar bu işi üslenmişlerdi. Batıdaki Müslümanlar bir 28 Şubatı yaşarken, doğuda ise Müslümanlar her türlü kirli yapının bitmeyen kışlarını yaşıyordu.
Fetocuların, Apocuların ve Amerikancıların ülkemizde ele lele vererek yok etmek istedikleri ilk yapı, işte bu Kürdistan`daki Müslümanlardır.
Batıdaki Müslümanların 28 Şubatı bitti ama doğudaki Müslümanların 28 Şubatları hala devam ediyor. Yıllarca paralelciler sizi kandırarak onlara zulüm ettiler. Çözüm süreci adı altında pkk ve avaneleri onları katlettiler. Bölgeyi batılılara teslim etmek için sizin gafletinizden ve saflığınızdan faydalandılar. Ama o Müslümanlar sizin gibi gaflete ve saflığa düşüp onlara teslim olmadılar.
İşte bugün zindanlarda bulunan Yusuflarımız bu cendereden kurtulmak için kendilerini feda eden İslam`ın fedaileridirler. Batının ve batıl ehlinin planlarını bozan bu ümmetin yiğitleridirler. Bu ümmetin mazlum ve mahrum bırakılmış bir mücadelenin mücahitleridirler.
Selam olsun o zindanları mesken tutan, İslam davasının aziz neferlerine. Siz üzerinize düşeni yaptınız. Bir halkı ve bir ümmeti cendereden kurtardınız. İndillahta muhakkak bunun karşılığını alacaksınız. Sizin bu halinizi bildiği ve gördüğü halde bir şey yapmayan emir sahipleri varsa, onlarda indillahta bunun hesabını vereceklerdir.
İslam tarihinde şöyle bir olay anlatılıyor: Hz.Ebubekir ile Hz. Bilal ve arkadaşı Hz.Habba arasında geçen bir tartışmadan dolayı Hz. Ebubekir onları peygambere şikayet ediyor. Hz Peygamber (as), Hz. Ebubekir`e buyurarak; “Ey Ebubekir git ve hemen onlardan özür dile, vallahi onlar o kimselerdir ki onlar kimden kızarsa Allah da onlardan kızar.”
Nefsi için değil Allah için, İslam için bedel ödeyenlere bizde bedeller ödetmeyelim. Bunun vebalini kaldıramayız. Bir kumpasın içinde kalan, nefs-i müdaafa eden bu insanların adil yargılanması için gerekenleri yapalım. Bu insanlar af değil adil yargılanma istiyorlar. Bu da onların en doğal hakkı değil mi?