• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bu deney pasifik okyanusunda yer alan Japonya’nın Koshima adasındaki maymunlar üzerinde otuz yılı aşkın süre boyunca bilim insanları tarafından yapılan gözlemi kapsıyor.

Maymunlar bilindiği üzere yeme alışkanlıkları ve davranışları ile neredeyse insan türüne en yakın olan hayvan türü. Özellikle deneyde, deneklerin maymun olması ise daha ilginç sonuçları ortaya çıkarıyor. Yüzüncü Maymun Deneyi, bilim insanlarının 1952 yılında adadaki maymunların beslenmesi için kumların içerisine patates bırakılması eylemiyle başlıyor. Patatesin tatlı tadı maymunların hoşuna gitmesine karşın, patatesin kumlu olması hoşlarına gitmiyor. Fakat patatesin tadını çok beğenmiş olmalılar ki patatesi kumlu şekilde yemeğe devam ediyorlar.

Bir gün, henüz on sekiz aylık olan İmo isimli dişi maymun, kumlu olan patatesleri en yakın su birikintisinde yıkıyor ve o şekilde yiyor. Daha sonra İmo’nun yapmış olduğu bu davranışı annesi öğreniyor ve o da aynı şekilde patatesi yıkayarak yemeğe başlıyor. Bu davranış önce aile bireylerine yayılıyor. Daha sonra bunu gören diğer maymunlar da (1952-1958) patatesleri yıkayarak yemeyi öğrenmeye başlıyorlar. Burada ilginç olan durum ise bazı maymunların bu yeniliğe karşın halen kumlu patates yemeğe devam etmeleri oluyor. Fakat 1958’in sonbaharında ilginç bir şey oluyor ve Koshima maymunlarından yüz tanesinden doksan dokuz tanesi artık patatesi yıkayarak yemeği öğreniyor.

Yüzüncü maymunun patatesi yıkayarak yemeğe başlamasının sonrasında ise daha ilginç şeyler ortaya çıkmaya başlıyor. Aynı günün akşamında adadaki tüm maymunlar patatesi yıkayarak yemeğe başlıyorlar. Burada “Yüzüncü Maymun” patatesi yıkayarak yemeye başlaması kritik eşik noktasını oluşturuyor. Yani öğrenme, bilinme gibi davranışlar belirli bir sınırı aştıktan sonra yeni bir bilinç süreciyle ortaya çıkıyor ve yayılıyor. Bu davranıştan sonra ise asıl ilginç olan başka bir sonuç ortaya çıkıyor. Adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonileri de aynı anda patateslerini yıkayarak yemeğe başlıyorlar.

Yapılan bir davranış değişikliği, belli bir kütleye ulaşınca, artık toplumsal bir hareket haline geliyor. Bu ister olumlu isterse olumsuz olsun. Bu duruma ise “Kritik Kütle” deniyor.

Bazen toplumda kötülüğün yayılması ve kabullenilmesine insan şaşıp kalıyor. İşte bunun nedeni burada yatıyor.

 Eğer toplumu değiştirmek istiyorsak o zaman iyiliği yaymada ve kötülüğe sed olmada kritik kütleler oluşturmalıyız. Kimse tek başına benden bir şey olmaz demesin. Herkesin topluma bir katkısı var. Ya iyi yönde ya da kötü yönde.

Bize düşen iyilerin sayısını çoğaltmak. Bunun için de kendimizden başlayarak bir iyilik hareketi başlatmalıyız. Zamanla belli bir sayıya ulaştığında bu artık toplumsal bir hareket olur. Bireyden topluma, toplumdan millete bir değişim başlar. Bu değişim az veya çok dünyayı bile etkiler.