• DOLAR 34.481
  • EURO 36.556
  • ALTIN 2924.47
  • ...

Bu topraklarda İslami davanın mücadelesi cumhuriyet ile beraber tekrar başladı. Çünkü cumhuriyetin getirdiği laiklik anlayışı dini kökünden kazıma üzerine kurulmuştu. Bu yüzden Müslümanlar bunu kabullenemediler ve hemen karşı bir mücadeleye giriştiler.

Her âlim kendi içtihadına ve durumuna göre bir yol tuttu. Kimi silahlı, kimi kitaplı mücadele yolunu seçti. Ama her iki yolda da muhaceret, açlık, zindan ve ölüm vardı. Özellikle silahlı mücadeleye girişenler toplu katliamlara uğradılar. Bugün ölen de öldürende artık yok. Hepsini ölüm alıp götürdü.

Ölüm mazlumlar için bir kurtuluş, zalimler için ise gerçek bir ölümdür.

İslami davanın gümümüzdeki temsilcilerinden bir kolu olan Kürdistan Müslümanları 90’lı yıllara geldiğinde bölgede silahlı mücadele yürüten Marksist ve komünist bir yapı olan PKK’yı karşılarında buldular. Herhangi silahlı bir eylemleri ve faaliyetleri olmamasına rağmen PKK silaha başvurdu. Bölgede İslami dava sahiplerinin kanı aktı. Tüm çabalara rağmen PKK anlaşmaya yanaşmadı. Ya itaat, ya göç ya da ölümden başka bir seçenek sunmadı.

Bir avuç İslami dava savunucusu Müslüman bölgede sıkışıp kaldılar. Her gün şehit haberleri geliyor. Her gün bir tanıdığımız, arkadaşımız, dostumuz, Seyda’mız şehit oluyordu. Artık her kes bir gün sıranın kendisine geleceğini biliyor, buna göre yaşıyordu.

Artık ölüm her adımda peşimizdeydi. Bunu hissediyorduk. Şehadet dediğimiz güzel ölümü herkes arzuluyordu ama bir de mücadelesini verdiğimiz bir davamız vardı. Dava için yaşıyor, Allah için şehit olmak istiyorduk. Artık ölüm bizim yol arkadaşımız ve hayat azığımız olmuştu.

Ta ki PKK pes edip öldürmeleri bırakana kadar. Ama bu sefer devlet güçleri operasyona başladı. Her gün tutuklama, her gün işkence, zindan. Biz yine dünyadan koptuk. Kendimizi ya işkencede ölüme ya da zindana hazırladık. Yine ölüm bizin arkadaşımız, gölgemiz oldu.

İki binli yıllara geldiğimizde hayat bize yine kapıları açtı. Ölüm bizden uzaklaştı sandık. Dünyaya daldık. Mecburen bir hayat mücadelesine girdik. Bir tarafta hayat, dünya, mal ve evlat diğer tarafta davanın yükü omuzlarımızda gidiyorduk. Ama ölüm bizden uzaktı sanki. Artık gölgemiz değildi diye düşünüyorduk.

Heyhat bu ne gafletmiş!

Bugün artık o unuttuğumuz ölüm aramızda yine kol geziyor. Kimsenin kim olduğuna bakmadan alıp götürüyor. Her gün bir dava erinin ya hastalandığını ya da vefat ettiğini duyuyoruz, görüyoruz. Ölüm yine bizim hayat arkadaşımız olmuş. Bu dünyanın faniliğini, bu insanın acizliğini bir daha bize gösteriyor. Asıl yurdun ahiret olduğunu, rızai İlahinin her şeyden daha değerli olduğunu bize haykırıyor.

Ey kardeşlerim! Gelin ölmeden ölelim ve Allah’a hesap vermeden kendimize hesap verelim. Acaba bugün ölürsem Allah’ın rahmetiyle mi yoksa gazabıyla mı karşılaşacağım?

Şüphesiz her nefsin kendine göre bu soruya bir cevabı vardır.

Allah’ım bizi Müslüman olarak yaşat ve Müslüman olarak canımız al.