Kadının en saygın konumu: Anneliktir
İslam`da kadının en saygı ve en mübarek konumu anneliktir. Kadın anne olunca ancak o konuma yükselebilir. Kadın çocuğu dokuz ay karnında taşımakla birlikte doğurduktan sonra da kanıyla yani sütüyle onu beslemektedir. İşte erkeğin kadına göre bazı konularda önceliği olduğu halde, annenin babadan daha öncelikli ve daha faziletli olduğunun sırrı buradadır.
Eğer kadın, erkeği faziletçe geçmek istiyorsa, anne olmalıdır. Ancak, unutulmamalıdır ki, anne olmak, sadece çocuk dünyaya getirmekle olmaz. Çocuğuna sahip çıkmakla, onu İslami edep ve ahlâk ile güzelce yetiştirmekle annelik tamamlanmış olur. Babanın hakkı, dinimizde “bir” iken; annenin hakkı “üç”tür. Cennet, babaların değil; annelerin ayakları altına serilmiştir.
Kadının özelliği çocuk sahibi olması, kucağında çocuk taşımasıdır. Bu fıtri bir duygudur. Henüz daha çocuk yaştayken bile en sevimli oyuncağı plastik bebektir. Bir anne ne kadar fazla çocuk sahibiyse, o kadar fazla gülleri ve umutları vardır. Bunu anlamayanlar, çocuğu ölmüş kadının haline bir baksınlar! Haftalarca ve belki aylarca onun için inlemeye ağlamaya devam eder durur.
Şunu da belirtmemiz gerekir ki, günümüzde annelikle ilgili olarak, giderek artan çalışan kadının, ne kadar annelik yapabildiği ve yapabileceği sorusu da önemlidir. Modern toplumlarda çocuklar annesiz büyümektedir. Anne işte, çocuk bakıcıda veya kreşte! Çocuk anne kucağına, anne de çocuğunu doyasıya bağrına basmaya hasret!
Hiçbir mama anne sütünün yerini tutamadığı gibi, hiçbir bakıcı da annenin yerini asla tutamaz. Hiçbir çocuk okulu, adına anaokulu da dense, ananın evdeki okulunun benzeri olamaz. Kendi evladını anne ve babası kadar kimsenin sevemeyeceği, dünya ve âhiret geleceğini düşünemeyeceği için de anne ve baba gibi hoca ve öğretmen de bulunamaz…
Tabiatı itibariyle kadınlar, her yeniliğe ve taklide daha meyyal oldukları için, batıdan bize pompalanan Avrupai kültüre, çocuksuz hayata özendiriliyor ve aldatılıyor. Oysa batı toplumu çocuksuzluktan, nikâhsızlık dolayısıyla kasıp kavrulmaktadır. Aile bağları, kültürü yok olmuş, sorumsuz ve aidiyetsiz bir toplum türetilmiştir. İnsanlık yerlerde, ayaklar altındadır.
Bundan birkaç yıl önce Avrupa`ya gitmiştim; o Şengen ülkelerinin hepsinde, baktım ki çoğu yaşlı insanların elinde bir köpek yuları, onunla çarşı pazarda dolaşmakta, onunla ilgilenip konuşmakta, onunla muhabbet etmektedir. Benimle gezen bir arkadaşımdan bunun sebebini sorduğumda ise, şu ibretli ifadeyi kullandı: “bunlar yalnız başına yaşayan ve yaşı ilerlemiş bekârlardır.”
Bunu duyunca Hz. Mevlana`nın şu sözü hatırıma geldi; “toplumdan küsen, hiç kimsede vefa görmeyen insanlar köpeğe kalır, vefayı köpekte bulur. Hayvanlar arasında en vefalı hayvan köpektir. Çünkü o, rızkını sahibinden bildiği için onu rabbi olarak bilir. Kim ona kemik verirse ona muti olur, ona karşı vefalı olur.
Fıtrî olarak her insanda bir şeyi sevme, onunla ünsiyet bulma isteği, arzusu vardır. Bunu harcamanın en güzel yeri çocuktur, çocuğu sevmek, okşamak ve onunla oynamaktır. Zira çocuk dünya nimetlerinin ne büyüğü, süsü ve neşesidir.
Bundan yoksun olan kimi Müslüman aileler üvey evlat edinirler. Batı toplumunda ise, kimisi köpek edinir, kimisi kedi, fare ve kimisi de yılan.. İşte sokak hayvanlarına mahkûm edilmiş batı medeniyeti.
Sonuç olarak Müslüman bacılara sesleniyorum! İzzet şeref, değer ve itibar İslam`dadır, İslami bir hayat sürdürmektedir. Sakın batı kültürünün etkisinde kalmayın. Çocuk doğurup bu ümmetin bir ferdini dahi artırarak Resulullah`ın övdüğü anneler olun. Bu yolda ölseniz dahi şehitlik mertebesine kavuşursunuz. Bu müjdeyi o yüce resul vermiştir: “çocuk doğururken vefat eden kadın şehittir.”