• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

"Sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir, Ben de sizin Rabbinizim! O halde yalnız bana kulluk edin." (Enbiya: 92)

Ayeti kerimede geçen "ümmet" kavramı, kategorik olarak Ümmeti icabet ve Ümmeti vahdet diye ikiye ayırabilir ve iki şekilde tefsir edebiliriz.

Ümmeti icabet; en son gönderilen peygamber Muhammed aleyhissalatu vesselamın risaletine, ona indirilen Kur'an'a ve sünnetine inandığını söylediği halde, onun şeriatı ile amel etmeyen kimselerin oluşturduğu yığınlardır. Bunların hayatlarında kısmı bir yaşantı olsa da İslam'ı bütünüyle yaşayıp organize olamadıkları için, yeryüzü halkları nezdinde ne bir etkileri, ne de itibarları vardır.

Özellikle 2. Dünya harbinden sonra emperyalistler onları yontarak bu hale getirdikten yani ulus devletlere ayırdıktan sonra, bir daha bir araya gelip tek ümmet bilinciyle organize olmalarına müsaade etmediler. Ellerinden geldikçe aralarındaki sınır anlaşmazlığı yüzünden onları birbirlerine kışkırtıp savaştırmaya, güçlerini içlerine dönük yapay sorunlarla tüketmektedirler.

Ümmeti vahdet; Bunlar Muhammed aleyhissalatu vesselamın risaletine inandıkları gibi Onu hayatın tüm alanlarında örnek ve yegâne önder kabul edenlerdir. Kur'an-ı Kerimi ve sünneti nebeviyi hayatın ana düsturu kabul eder ve hayatlarını onunla şekillendirenlerdir. Onunla amel eden âlimleri rehber edinerek organizeli şekilde onların arkasından giden topluluğun adıdır bu ümmet!

Bu ümmetin fertlerini birbirlerine bağlaya ana unsur, tek bir Allah'a kulluk etmek ve onun indirdiği kanunlarla hükmetmek şeklinde iman ve akide bağıdır. Bunların rengi, dili, ırkı ve coğrafyası farklı da olsa tek bir ümmettir. Farklı sembolleri, bayrakları, devletleri ve örgütleme biçimleri olsa da bu genel kaideyi değiştirmez.

Ancak bunların hepsini tek bir bayrak altında toplayan bir (la ilahe illallah) bayrağı ve bunların başında hepsinin biat edip emrine itaat edecekleri bir başın (halifenin) olması gerekir. Bir zaman bu baş var iken Onun tek bir fermanı ile ordular ayağa kalkar, İslam diyarlarının dört bir yanından askerler toplanır ve gösterdiği hedefe cihada çıkarlardı.

İşte bu gün Filistin'de yokluğunu yaşadığımız ümmet budur. Bu gün iki milyara yakın koca bir İslam âleminin varlığına rağmen Gazze'nin kendi başına terk edilmesi, yalnız ve sahipsiz bırakılmasının tek nedeni, bu tarz ümmetin yokluğudur. Oysa yukarıdaki ayeti kerimede açık olarak belirtildiği gibi bütün Müslümanların derhal bu ümmeti oluşturmaları gerekir.

Şu halde bütün dünya Müslümanlarının yani Müslüman halklardan oluşan 57 devletin bir araya gelip ulusal bayrakları olmasına rağmen, bir tek bayrağın (Tevhid bayrağının) altında toplanmaları bir zarurettir. Bütün bir ümmetin başına seçilecek Halifenin mahiyetinde askeri, siyasi ve ekonomik olarak bağımsız bir federasyonun, birlikteliğin oluşturulması bir farzı kifayedir.

Müslümanlar ümmet olarak bu güce ulaşmadan, bu küresel bağımsızlığı elde etmeden, sözde bağımsız ulusal devletlerin hiçbirisi ne kendini, ne de başkasını koruyabilir. Hiç kendimizi kandırmayalım! Emperyalistler bu devletçikleri, emirlikleri aramızda ihdas ederken, onları nasıl kuşatma içinde tutacakları ve icap ettiğinde nasıl birbirleriyle uğraştıracaklarını da iyi hesap etmişlerdir. Onların döngüsünde kaldığımız sürece halimiz asla değişmeyecektir.

Sonuç olarak Müslümanların bu kuşatma çemberinden çıkıp kurtulabilmeleri için, önce onlardan ithal ettikleri ne kadar insani değer ölçüleri, ekonomik sistemleri ve demokrasi dedikleri milletlerin kaderini çalma oyunları varsa, hepsini reddedip çöplüğe atmaları ve kendi özüne dönmeleri gerekir. Bunun için geçmişten günümüze kadar bu ümmetin elinde çok zengin ve büyük bir müktesebat vardır. Sadece bunun bir güncellemesi gerekiyor. O kadar...