SAHABE-İ KİRAMIN İNFAK ANLAYIŞI VE BİZ
Sahabe'i kirama ait ilim, kültür, ahlak ve medeniyet ne varsa hepsi Resulullah sallellahu aleyhi vesellemden onlara bir yansıma idi. Onlar hep Onu takip ediyor, onu taklit ediyorlardı; ne söylüyor, ne yapıyor ve nasıl davranıyorsa onlar da aynen taklit ediyorlardı. Bu bağlamda mali kaynakları yönetme ve infak konusunda da yegâne örnekleri oydu.
Bir yerde mal ile dava arasında bir tercih söz konusu ise kesinlikle onlar malı feda eder davayı tercih ederlerdi. Nitekim Sahabe'den birçokları Mekke'de inançlarını rahat yaşamadıkları için, malı da mülkü de vatanı da bırakıp başka diyarlara hicret etmişlerdi. Ta ki dava lideri sallellahu aleyhi vesellem de Medine'ye hicret edince, onlar da etrafında toplanıp yeni bir yapı kurmuş, büyük bir güç haline gelmişlerdi.
Ancak bu yeni oluşumun gerek mali ve gerek sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için yeni bir plana, yeni bir sosyal dokuya ihtiyaç vardı. İşte davanın lideri sallellahu aleyhi vesellem, burada bakalım nasıl bir çözüm üretiyor ve nasıl bu tıkanıklığın önünü açıyor, görelim:
İbni İshak'ın bildirdiğine göre peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, hicret yolunda Cuma günü Küba'dan Medine'ye hareket etti. Ranuna vadisine vardığında öğle vakti oldu, orada ilk Cuma namazını kıldırdı. Ayakta ardarda irat ettiği iki hutbede, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve senada bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak bir şeyler gönderiniz. Elbette bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız olarak: "Sana Resulüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? Buyuracak. O da sağına bakacak, soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak, karşısında cehennem ateşinden başka bir şey göremeyecek!
Öyle ise yarım bir hurma parçası ile de olsa cehennem ateşinden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayrı işlesin! Onu bulamayan da güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir!" (İbni İshak Siret, c. 2, s. 1 46-1 47)
Dikkat edilirse Allah'ın Peygamberi sallellahu aleyhi vesellem, geriye dönük, yani geride bıraktığı Mekke ile alakalı, Kureyş'in Ona yaptığı mezalim ile alakalı hiçbir şey söylemiyor. O önüne, ileriye bakıyor! Zira önünde bekleyen büyük sorunlar yumağı vardı. Medine halkı evini barkını ona açmıştı, ama onunla birlikte büyük bir kitle vardı ve daha gelecekler de vardı. Eğer Medine halkı cömert davranmaz, infak etmezlerse bu ağır yükü kim kaldıracaktı.
İşte bu hutbede ilerde adı Ensar olacak Medine Halkına bu mesaj verildi. Onlar da gereken mesajı almış, meselenin ciddiyetini kavramıştır. Medine'ye gelen muhacirlere evini barkını açtığı gibi, malını mülkünü ve tarlasını paylaşmıştı. İşte kuran ifadesiyle isar denilen cömertliğin en alasını gösteren Medinelilerden Kur'an-ı Kerim, sitayişle şöyle söz etmektedir:
"Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verdiklerinden dolayı içlerinde hiçbir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Haşr, 9)
İşte ashabın diğer nesillerden en bariz farklılığı! Onlar malı feda ederek ayakları altına aldıkları için kendileri yükseldiler. Dünya tarihinde eşi, benzeri görülmemiş bir insanlık dersini ve örneğini bizlere öğrettiler. Bugün eğer ümmet olarak hep gerisin geriye gidiyorsak bu misyonu terk ettiğimiz ve resulümüzün mesajından bir ders çıkaramamış olmamızdandır. Bugün Gazze'de yaşananlar bunun en bariz örneğidir. Mevla akıbetimizi hayra götürsün.