ÜSTÜN GELECEK OLANLARIN AÇIK KİMLİĞİ:
"Sakın üzülüp gevşemeyin, karamsarlığa düşmeyiniz. Eğer müminler iseniz üstün gelecek olan taraf sizlersiniz." Ali İmran 139)
Yani "düşman karşısında uğradığınız zararlardan, kayıplardan dolayı umutsuzluğa düşüp gevşemeyin. Başınıza gelen bela ve musibetlerden veya kaçırdığınız fırsatlardan dolayı üzülmeyin, karamsarlığa düşmeyin. Eğer gerçekten inanıyorsanız, nihayetinde üstün gelecek olanlar sizlersiniz."
Çünkü sizin hayatınızla onların hayatı bir değildir; siz sadece Allah'a secde ediyorsunuz. Onlar ise, kendileri gibi aciz nesnelere tapıyorlar. Yeryüzündeki konumunuz da farklıdır. Allah sizi yeryüzünün halifesi yaptığı gibi cennetlerinin de varisi kılmıştır. Onlar ise dünyada sefil, ahirete de rezil olmaya mahkûmdurlar. Bazen imtihan gereği savaşta bir yara almanız Allah'ın bir kanunudur:
"Eğer siz savaşta bir yara almış iseniz karşınızdakiler de benzeri bir yara almışlardır. Biz bu tür acı günleri insanlar arasında böyle evirip çeviririz. Bunun sebebi Allah'ın kimlerin mümin olduklarını belirlemesi ve aranızdan bazılarını şahitler olarak seçip alması içindir. Hiç kuşkusuz Allah zalimleri sevmez." (Ali İmran: 141)
Burada, Allah'ın değişmez kanunlarından birinin gerçekleştiğine şahit oluyoruz. Bu kanuna göre insanların çalışma ve niyetlerine uygun olarak zafer ve yenilgi günlerinin insanlar arasında dönüp durmasıdır. Bir gün bunların olur, bir diğer gün onların... Bu sayede hatalar ortaya çıkıp karanlıklar aydınlandığı gibi, müminler ve münafıklar da net olarak açığa çıkmış olurlar.
Üstad Seyyid Kutub'un ifade ettiği gibi: Bir rahatlıktan sonra sıkıntı, sıkıntıdan sonra rahatlık... Bir zaferden sonra mağlubiyet, mağlubiyetten sonra zafer... Bu ilahi bir kanun ve aynı zamanda bir rahmettir. Ruhların cevherini; kalplerin tabiatını, içindeki karmaşıklık veya saflığın, telaş veya sabrın, Allah'a bağlılığın veya ümitsizliğin ve isyanın derecesini ortaya çıkaran bir rahmet...
Şüphesiz Allah, müminleri de münafıkları da bilir. O, kalplerin sakladıklarını da açığa vurduklarını da bilir. Ancak zafer ve yenilgi günlerinin insanlar arasında yer değiştirmesi, gizli duyguları ortaya çıkarıp insanların hayatında bir olgu meydana getirir. İmanı açık bir amele, aynı şekilde nifakı da açık bir uygulamaya dönüştürür.
Bu zafer ve yenilgi günlerinin yer değiştirmesi, sıkıntı ve rahatlığın art arda gelişi, yanılmaz bir mihenk taşıdır. Bu noktada rahatlık da sıkıntı gibidir. Çünkü nice ruhlar vardır ki sıkıntı anında sabredip gerçeğe sıkı sıkıya sarılmalarına rağmen rahatlık zamanında gevşeyip ödün verirler. Mümin ise gerek zorluk esnasında ve gerek rahatlık esnasında aynı kararlılığı gösteren kimsedir.
"Ve bunun diğer bir nedeni de aranızdan bazılarını şehitler olarak seçip almasıdır."
Yani "Savaş günlerinde mağlubiyetin bir nedeni de Allah'u Teâla'nın, samimi olarak şehitlik mertebesini isteyenleri kendi katına alma iradesidir. Yine Seyyid Kutub'un ifadesiyle: Kuşkusuz şehitler seçilmiş kimselerdir. Allah'u Teâlâ onları kendisi için mücahitler arasından seçmiştir. O halde Allah yolunda şehid düşmüş birisi için bir zarar söz konusu değildir. Bu, bir seçkinlik, arınmışlık, üstünlük ve ayrıcalıktır. Bunlar yüce Allah'ın kendisi için ayırmak, yakınlığıyla onurlandırmak için şehadetle rızıklandırdığı kişilerdir.
Sonra onlar, Allah'ın insanlara gönderdiği, hakka tanıklık ettirdiği şahitleridir. Allah onları şahit tutmuş, onlar da şahitliklerini yerine getirmişlerdir. İçinde bir kuşku, üzerinde bir itiraz ve çevresinde bir tartışmaya girmeden, ölene kadar, hakkın gerçekleşmesi ve insanların hayatında yer etmesi uğrunda cihad etmek suretiyle şahitlik görevini yerine getirmişlerdir.
Allah katından kendilerine gelen şeyin gerçek olduğunu iyice bilmek, buna kesinlikle inanmak, O'nun için her şeyden soyutlanmak, O'nun dışındaki her şeyin değersiz olduğunu kavrayıp onurlandıkları için Allah onları şahitler seçmiştir. Onların şahitliklerinin en belirgin alameti, ölene kadar sürdürmekte oldukları cihad yolu üzerinde sebat etmeleridir. Mevla bizleri de ol şahitlerden eylesin.