Mümin Hayatında Gülme ve Ağlamanın Yeri
İnsan hayatında gülme de ağlama da sebeplere bağlı olarak gelişen fıtri olaylardır. İnsana ağlama ve gülme özelliğini veren Allah'tır. Bu iki özellik insan varlığının sırlarından birer sırdır. Bunların yapısı ve ruhi giriftliği itibariyle insanın organik yapısından aşağı kalır yanı yoktur. Her iki olayın meydana gelmesinde hem organik faktörler hem de psikolojik faktörler iç içe faaliyet gösterir. İnsanda, gülme ve ağlama sebeplerini yaratan Allah'tır. "Güldüren de ağlatan da O'dur." (Necm, 75)
İşte bu gizli sırların bir gereği olarak, insanı bir olaya güldürürken, bir olaya ağlatır. Bugün ağlattığı olaya, belki yarın güldürebilir. Ağlamak ve gülmek, değişen psikolojik hallerin, eşya ve ortamların, insan ruhunda hiçbir zaman aynı kalmayan değer ve arzuların bir sonucudur.
Herkes, başına gelen şeylere ve sebeplere bağlı olarak ağlar ve güler. Bazılarının ağladığı şeye bazıları gülebilir. Ağlamak ve gülmek, bazı kere aynı sebeple de olur. Önceleri bir şeye gülen insan, daha sonra güldüğü şeyin neticesini görünce ağlayabilir. Keşke yapmasaydım, etmeseydim, gülmeseydim deyip pişmanlık duyabilir.
Allah'u Teala kudretinin bir işareti olarak iki zıddı bir şahısta yaratmıştır. Bir kimseyi hem ağlatır hem güldürür. Bu iki olay birbirine zıttır. Müfessirler, ayette geçen güldürme ve ağlatma olaylarını, mutlu etme ve hüzünlendirme olarak da değerlendirmişlerdir.
Hayatın her döneminde insanların tepkilerini göstermede özel yeri olan ağlamanın dini hayatta da önemli bir yeri vardır. Bütün semavi dinlerde (ki asılları İslam'dır) bugünkü şekilleri itibariyle bile aşırı derecede gülmek hoş karşılanmaz; buna karşılık ağlamak tavsiye edilir. Kur'an-ı Kerim de az gülmeyi, çok ağlamayı tavsiye eder. (Tevbe: 82)
Kur'an-ı Kerim, ağlayarak yere kapanıp secde edenleri över ve bu hareketin huşuyu/saygı duygusunu arttırdığını ifade eder. Bu suretle ince ve hassas kalbi över; kaba ve duygusuz kalbi ise taşa benzeterek zemmeder (Bakara, 74; Al-i İmran, 159; Hac, 35; Hadid 16)
Ağlamanın sebebi, Allah korkusu ve sevgisi, cehennem, kıyamet ve ölüm olabildiği gibi; dünya ile ilgili üzüntü ve acılar da olabilir. İslam'da bedeni ağrılar, ailevi sorunlar, dünyevi felâket ve acılara ağlamayıp sabır ve tahammül göstermek tavsiye edilmekle birlikte, bu durumlarda taşkınlık yapmadan ağlamak da yasaklanmamıştır.
Buna karşılık isyanı andıracak şekilde bağırıp çağırarak, saçını başını yolarak ölü arkasından ağlamak kesin olarak haram kılınmıştır. Kalben üzülmek ve gözyaşı dökmekte ise dinen mahzur yoktur. Nitekim, Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem, oğlu İbrahim'in ölümüne ağladığı için kendisine hayretini ifade eden bir sahabiye, "Kalbimizde acı, gözümüzde yaş var; ama dilimiz Allah'ın rızasına aykırı bir söz söylemez" buyurmuşlardı. (Buhari ve Müslim)
İslam'da dini duygu ve heyecanla ağlamak tavsiye edilmiş ve bu tür ağlamalar karşılığında büyük sevap vaad edilmiştir. Mesela, kimsenin bulunmadığı bir yerde Allah'ı zikredip ağlayan müminin ahirette Allah'ın özel lütfuna nail olacağı, Allah korkusundan ağlayan kişinin cehennemden azat edileceği, Allah korkusundan ağlayan, harama bakmayan ve Allah yolunda cihadda nöbet tutan kimselere cehennem ateşinin haram olduğu birçok hadisi şeriflerde belirtilmiştir.
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, "Kur'an hüzünle nazil oldu; onu okurken veya dinlerken de hüzünlenip ağlayın veya ağlamaklı olun" buyurmuştur. (İbni Mace, İkame 176)
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, ölüm hastalığında, başında ağlayan Fâtıma'sına şöyle teselli etmişti: "Ağlama kızım, baban bir daha acı çekmeyecek!" Evet, o güne dek hep zorlu bir mücadele içinde acı çekmişti. Çünkü o çok şey biliyordu. Onun bildiğini bilen her kim olursa öyle yapardı ve şöyle demişti: "Eğer benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız!" (Buhari ve Müslüm)