İNSAN TARİFİ VE TARİHİ
Şüphesiz insan denen mahlûku tanımak ne kadar zor ise, onun tarihini anlamak da o kadar zor ve karmaşıktır. Eş mizaçlı olarak yaratılan insanın terkibindeki formülü anlamak, hayli çetindir. Zira insan denen varlık, birbirinden farklı iki unsurdan terkip edilmiştir. Taban tabana birbirine zıt olan bu unsunlar, Allah'u Teâlâ'nın takdir, tekvin ve kudretiyle telif edilmiştir.
Birincisi: Kokuşmuş bayağı çamurdur ki; insanın fiziki yapısının ham maddesidir.
İkincisi: Allah'ın, yüce ruhundan ona üflemesidir ki, onun sayesinde meleklerden de üstün bir seviyeye çıkarılmış, eşrefi mahlukat payesine ermiştir.
İşte onu bayağı bir çamur iskeletinden çıkarıp eşrefi mahlûkat payesine yücelten faktör ve asil değeri buradan ileri gelmektedir.
İnsanın hem fiziki hem de metafizik amillerle alakası vardır. Yani insanın Allah'ın yüce iradesi, kudreti, takdiri, lütfu, inayeti ve rahmeti gibi ilahi hakikatlerle ülfeti olduğu gibi, hırs, kin, gazap ve şehvet gibi aşağılık arzularla da alakası vardır. Hakeza onun mele-i Ala sakinleri olan meleklerle ilişkisi olduğu gibi, Allah'ın rahmetinden kovulmuş İblisle de teması vardır.
Hulasa insanın, şu görünen âlemle ve bu âlemde hüküm süren kanunlarla alakası olduğu gibi, yeryüzünde bulunup da görünmeyen sair mahlûklarla da ilgisi vardır. Kısacası insanoğlunun kâinatta var olan bütün mevcudatla olumlu olumsuz, maddi manevi olarak ilgisi ve etkileşimi vardır. O, bu özelliği itibariyle sahip olduğu irade ve kabiliyetlerini kullanarak kimi zaman yüce ufuklara uçmakta, kimi zaman da aşağıların aşağısına yuvarlanmaktadır.
İşte böyle bir yaratığın hayat hikayesi, elbette farklı amiller ve karışık faktörlerle iç içe, inişli-çıkışlı olarak seyir çizmektedir. Kısacası insanoğlu, tabiatındaki zafiyet ve kudret, hidayet ve dalalet kutupları arasında görünen ve görünmeyen âlemlerle münasebetdar olarak, kâinatta bulunan maddi ve manevi güçlerle faaliyet icra etmektedir. İşte Kuran'ı Mübin, insanlık tarihini böyle bir bakışla ele alarak izah etmektedir.
İnsanlık tarihini, ekonomik veya sosyolojik açıdan ele alanlar vardır. Bazıları da biyolojik veya psikolojik açıdan ele almaktadırlar. Kimileri de akli yönden ele almışlardır. Bunların tamamı, insanın yakından uzaktan münasebetdar olduğu sadece zahiri sebepleri göz önüne alarak ortaya konulan tespitlerdir. İnsanın daha çok sıkı fıkı olduğu ve bağlı bulunduğu manevi amilleri ve semavi haberleri hesaba katmadan, realitenin sadece bir tarafına bakarak yapılan değerlendirmelerdir.
Binaenaleyh, vahiy kültüründen uzak bir yaklaşımla ortaya konulan tarihi veriler ya yanlıştır ya da eksiktir. İnsanın bütün özelliklerinin yansımadığı bir şey onun tarifi ya da tarihi olamaz. Peygamberlerin verdiği haberi sadık dikkate alınmadan sadece yeraltından çıkarılan arkeolojik buluntularla doğru bir tespitte bulunmak, sağlıklı bir neticeye varmak mümkün değildir.
Beşeri teorilerin tamamına göre tarihin var oluşu, Hz. İsa'nın miladının üç bin yıl öncesine dayanır. Yani "Sümerler" döneminde yazının bulunmasıyla tarihin başladığını söylerler. Buna göre tarih, yazının icat oluşuyla var olmuştur ki, bu çok büyük bir hatadır. Onların kendi mantıkları dahi bunu reddetmektedir. Zira bir şeyin bulunuşu, onun var oluşunun başlangıcı olamaz.
Demek ki, insanlık tarihinin başlangıcı yazının bulunmasıyla değil, insanın hayat bulmasıyla başlamıştır. Binaenaleyh tarihin var oluşu hadisesi ayrı bir şey, yazının bulunmasıyla tarihi vakaların kayıtlara girmesi ayrı bir şeydir. Bu iki şeyi birbirinden tefrik etmek gerekir.
Kur'an-ı Kerim’in insanlık tarihine yaklaşımına gelince: İnsanın yaratıldığı günden itibaren kendisini çevreleyen maddi ve manevi, menfi ve müspet bütün gerçeklerin ve onun üzerinde müessir olan faktörlerin tamamı dikkate alındıktan sonra formüle edilen vakaların aktarım biçimidir. Buna göre insanlık tarihi, onun henüz yeryüzüne inmeden, daha cennetteyken, başlamıştır.
Nitekim Kur'an-ı Kerim, insanı tarif ederken, onun mahiyetiyle ilgili terkibindeki öz maddesini ve mizacının yanı sıra hayat hikâyesini yani tarihini de birlikte izah etmektedir. Günümüzün materyalist aydınları, insanlık tarihini bu şekilde ele almadıkları için onun aslını da götürüp akılsız bir hayvana dayandırmışlardır.