YETİM BİR PEYGAMBERİN ÜMMETİ OLARAK...
"Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme (üzme), senden bir şey isteyeni azarlama!" (Duha: 9-10)
Burada Allah Teala, yetime iyi davranmayı, yetimi koruma ve himaye etmeyi, kendi resulüne bir görev olarak yüklemektedir. Yani "Ey peygamber! Sen de bir zamanlar yetimdin. Ben seni koruyup gözettim. Ben seni nasıl himaye etmişsem, sen de yetim kullarıma sahip çık; onların derdiyle ilgilen, sıkıntılarını gider" demek istemektedir.
Şu halde yetimler bize Allah'ın emanetidir. Onları koruyup gözetmek peygamberimizin görevi olduğu gibi bizim de görevimiz olmalıdır. Allah'ın bize verdiği nimetleri, ilahi lütufları isteyenlere kırıp incitmeden vermeliyiz. Veremeyecek durumdaysak bu isteği tatlı bir dille geri çevirmeli, Ebu cehil gibi başa kakıp iterek değil, incitmeden ve başa kakmadan göndermeliyiz:
"Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kalkan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir." (Maun: 1-3)
Ebu Cehil, bir yetimin vasisi idi. Bir gün o yetim üstü başı çıplak bir vaziyette Ebu Cehil'e geldi. Aslında kendisine ait olan miras malından istedi. Ebu Cehil ise o yetimi sertçe itekledi ve yanından kovdu. Ebu Süfyan bir kurban kesmişti, yetim birisi kendisinden bir parça et istedi. Ama o, yetime et vereceğine asasıyla o yetime vurdu. İşte bu ayet-i kerime bunlar üzerine nazil oldu.
"Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz? Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz." (Fecr, 20)
Mümin insan Allah'ın emirlerini yerine getirdiği ölçüde mutlu olur. Yasaklarından kaçındığı ölçüde ona bağlı olmanın manevi zevkine ve hazzına varır. Ebu Bekir misali insanlara iyi davrandıkça, onları kendisinden memnun ettikçe, kederli gönüllerinde yanında olup onları sevindirdikçe yaşamanın güzelliğini daha iyi fark eder.
Dini yalanlayan yani İslâm'ı tanımayan kimse, kalbinde Allah'a saygı, insanlara sevgi taşımayan kimsedir. Böyleleri öksüzleri, yetim ve kimsesizleri kucaklayıp bağrına basmaz. Tam aksine onları iter, kakar, hor görür. Yetimleri kırmaktan, ezmekten geri durmaz. Fakirleri ve yoksulları doyurmak, onların ihtiyaçlarını gidermek için gayret göstermediği gibi, başkalarının yardım etmesine de ön ayak olmaz. Ebu Cehil'in yaptığı gibi...
Demek ki dindar olmayan kimsede şefkat ve merhamet duyguları körelir. Onların insani yönleri, merhamet hisleri büyük ölçüde ölür. Yetimin başını okşayan kimsenin kalbi yumuşar. Kalbinin katılığından yakınan bir adama Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şu tavsiyede bulundu: "Kalbinin yumuşamasını istiyorsan yetimi kendine yaklaştır, Yetimlerin başını okşa, yediğinden onlara da yedir, fakirleri doyur. Bu senin kalbini yumuşatır, işini de düzeltir." (İbni Hanbel, II,387)
Sehl İbni Sad (ra)den rivayet edildiğine göre Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız" buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını, aralarını biraz aralayarak, gösterdi. (Buhari, Talâk 25, Müslim, Zühd 42)
"Ben ve yanakları kararmış yetimlerin annesi kıyamet gününde şu iki parmak gibi yakın olacağız. O kadın ki, kocasının ölümü sebebiyle dul kalır da asil ve güzel olduğu halde çocukları yetişinceye ya da ölünceye kadar kendisini yetim çocuklarının bakımına hasreder." Bunu söylerken Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yaptığı gibi ravi Yezid de orta parmağı ile işaret parmağını birleştirerek işaret etti. (Ebu Davut, Edep, 120, 121)
Şu hâlde yetim bir peygamberin ümmeti olarak bize düşen görev, Onun gibi yetime sahip çıkmamız gerekir. Yetimin başını okşamak, ona sevgi ve merhamet göstermenin yanı sıra kimsesizliğini unutturup, ayakta durabilmesi için ona yardımcı olmak demektir. Yetim peygamberin yetim ümmetine kol kanat olmanız dileğiyle...