Dışa kükrüyoruz ama içimiz kan ağlıyor
S-400 Geldi-gelmeyecek, NATO’ya uyumlu değil-uyumlu olmak zorunda değil, alamazsınız-aldık vesair gibi söylemler geride kaldı ve S-400’lerin sevkiyatı başladı. Komuta ve radar sistemlerine dair 11. uçak Ankara’ya indi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesine göre de Nisan 2020 itibariyle S-400 füze savunma sistemleri kurulmuş ve tamamlanmış olacak.
Amerika, en başından bu yana Türkiye’nin ısrarla istemesine rağmen patriot füzelerini satmamakla birlikte Türkiye’nin patriotlardan daha ucuz ama daha etkili S-400 füzelerini almasına ise karşı çıkıyor. Washington Post gazetesine konuşan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ise Türkiye’ye S-400 teslimatını incelediklerini belirterek “Kanunlar yaptırım uygulanmasını gerektiriyor ve eminim ki, kanuna biz ve Başkan Trump da uyacak” diye konuşmuş.
Pompeo, Amerika’nın CAATSA kanunundan söz ediyor. Her ülkenin kendine has kanunları var ve ülke içerisinde işlenir. Ancak bu Amerika olunca kendi koyduğu kanunu dışarıya da işletme haydutluğunu ortaya koyabiliyor. Kanunun açılımı da zaten yeterince fikir veriyor; ‘Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Kanunu.’(CAATSA) Türkiye, kendini arada müttefik olarak gören ama aslında hasım olarak kabul eden Amerika’nın uygulamayı düşündüğü yaptırımlara rağmen dik durmalı, İncirlik Üssü’nün kapatılması gibi benzer gerekli adımları atarak yaptırıma yaptırım uygulamalıdır.
Bir diğer önemli gelişme ise Türkiye’nin bir süredir Akdeniz’de yaptığı doğalgaz ve petrol arama çalışmaları hem Avrupa Birliği hem de ABD’yi haddinden fazla rahatsız etmiş görünüyor. AB Türkiye’ye yönelik yaptırımlar kararı aldı. Okyanus ötesinden gelip Türkiye’nin bir ilçe nüfusu kadar büyüklükteki Güney Kıbrıs üzerinden kendilerine pay çıkararak Akdeniz’de gaz-petrol arayan AB ve ABD Türkiye’nin kendi karasularında böyle bir hakkının olmadığını iddia ediyor. Pasta büyük çünkü. Bulup çıkaran ülke ihya olacak.
Peki batı neden kendi boyunduruğu altında görmek istediği Türkiye’nin güçlenmesini istemiyor? Çünkü Türkiye’nin batı bloğundan doğu bloğuna kaymış göründüğü. Ancak bu kayma da doğu bloğunun boyunduruğu bir ülke değil, tam bağımsız hareket kabiliyeti kazanma yolunda hızla ilerleyen bir Türkiye olmasından kaynaklı bir endişe. Bu durumda ‘Eski Türkiye’ olsa batı için ‘hava hoş’ olurdu. Çünkü her farklı bir yol ayrımına girmek istediğinde Türkiye’yi içeriden asker, siyaset, medya, iş dünyası yollarıyla dürteceği, eğip bükeceği argümanları çoktu. Ama ‘Yeni Türkiye’de’ bu iyice zorlaştı.
Öyle ki bir asır önce saldıran ve işgale yeltenen batının dikiş tutturamadığı bu İslam topraklarını ancak bizden görünenler eliyle değiştirme ve kendine benzetme faaliyetlerini sürekli canlı tuttuğunu görüyoruz. Müslüman halkı inancından uzaklaştırma operasyonlarının yaşandığı yıllar, büyük insani katliamlar, yakılan yıkılan camiler, dejenere edilen gelenek ve görenekler ile birlikte ülkenin her kendine gelmek istediğinde yaptırılan darbeleri yönetenlerin, batılı şer güçler olduğu şimdi daha açık seçik ortaya çıkmış durumda. Bunu bize en iyi anlatan vakıa, Amerika’nın bizzat arkasında olduğu üç gün önce üçüncü yıldönümünü geride bıraktığımız 15 Temmuz hain darbe girişimiydi.
Halkın kendi özünden uzaklaşmayan aklıselim tutumunun iktidar ettiği İslamcı bir hükümeti de ancak İslamcı diye geçinen ve gayrimeşru yollarla destekleyerek palazlandırdığı bir grupla devirmenin mümkün olabileceğini düşünen batının temsilcisi Amerika, bu kez baltayı taşa vurdu. 15 Temmuz darbesine karşı Müslüman halkın Allahu Ekber nidalarıyla direnişi, Türkiye tarihinde bir milattı ve bir devrin kapadığını haber veriyordu. Dış güçler ve içerideki ayaklarına karşı verilen mücadele takdire şayandır. Ancak gayrimüslim batıya verilen bunca karşı duruşu, ülke içerisinde Müslüman halkı yönetmede yine batının dayattığı kendi inançsız sistemiyle yöneterek karşı durulamayan tutum; kendiyle, özüyle, inancıyla ve değerleriyle çelişmek demektir.
Ülke içerisinde sürdürülen sistemin on yıllardır batının güdümünde darbe yapan 80 cuntasının hazırladığı yine batılı ülkelerin yasalarından kopyala yapıştır anayasa ile sürdürülmesi kabul edilebilir değildir.
İçeriden tahribatta daha da önemlisi; dış güçlerden destekli FETÖ’nün devletin tüm kademelerine örümcek ağı gibi süzerek yargı, bürokrasi, siyaset vesaire devletin tüm sistemine adeta yazılımını yüklediği kirli FETÖ hafızasının hala işliyor olması ciddi bir sorun ve çelişkidir. Mevcut iktidar FETÖ ile etkin mücadele etse de işleyen kirli hafızayı silmedikçe, Türkiye’nin hem içeriden hem dışarıdan tam bağımsız bir ülke olamayacağı gerçeğinin bilinmesi gerekir.