• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İki gün önce İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletinde kötü hava koşulları nedeniyle bir helikopter dağlık alanda kaza yaptı.

İran’da ambargodan dolayı eski hava aracı ve teknolojinin kullanılıyor olması, yedek parça sıkıntısını kendi imkânlarıyla gideriyor olmasından dolayı zaman zaman bu türden kazalar olmaktadır.

Bu tür haberler dünya basınında iki satır kadar yer kaplar ve bir iki gün içinde unutulup gider.

Fakat helikopterin içinde Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın da bulunuyor olması, işi farklı bir noktaya taşıdı. Kaza haberiyle olay dünyanın bir numaralı gündem maddesi oldu.

Havadan ve karadan yapılan arama çalışmaları sonucunda kaza yeri 14 saat sonra ancak tespit edilebildi.

Kazada maalesef kurtulan olmadı.

Kazada vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailelerine, kardeş ve komşu ülke İran halkına taziyelerimizi iletiyorum.

İran değil de başka bir ülkede bu kaza olsa, kaza diye geçiştirilirdi. Ama ABD ve Siyonist israilin hedefinde olan İran’da olması farklı senaryoları da gündeme getiriyor.

Bu gerçekten bir kaza mı, yoksa suikast mı?

Suikast ise arkasında kim veya kimler var?

ABD ve Siyonist israil bu işin neresinde?

Uydular ve farklı hava araçlarından gönderilen sinyallerle mi yoksa helikoptere yönelik fiziki bir müdahale ile mi helikopter düştü?

İran içinden mi yoksa Azerbaycan’da iken mi helikoptere bir müdahale oldu, Azerbaycan bu işin neresinde?

Suikast var ise İran makamları bunu açıklayacak mı, yoksa kaza diyerek suikastı gizleyecek mi?

Ve akla gelebilecek daha nice sorular….

Bu soruların sorulması haksız ve anormal değil. Siyaset ve gelişmelerden habersiz olan sokaktaki herhangi bir insana dahi sorsanız aynı sorularla karşılaşılır.

Önümüzde, yıllardır ABD ve Batı dünyasının hedefinde olan, İran içinde ve dışında Kasım Süleymani dâhil, nice general ve bilim adamlarına ABD ve Siyonist israil tarafından suikast düzenlenen bir İran var.

Bu saldırılar Aksa Tufanından sonra artmaya ve alenileşmeye başladı. Ki Suriye’nin başkenti Şam’da uluslararası hukuka göre savaşta dahi vurulmaması gereken İran’ın elçilik binaları vuruldu.

Dolayısıyla böyle bir ortamda bu helikopter kazası, ‘kaza’ diye geçiştirilemez.

Neden kaza alanına 14 saat sonra ulaşılabildi. Sinyal vericiler, radar görüntüleri, uydu telefonlarının sinyalleri, olmasına rağmen neden hemen kaza yeri tespit edilemedi.

Kaza yapan helikopter 30 yıllık ABD yapımı Bell 212 tipi bir helikopter…

Neden, 30 yaşında ve yedek parça sıkıntısı çekilen bir helikopter Cumhurbaşkanına tahsis edildi. Dünya ülkelerinde başka bir benzeri var mıdır bilmiyorum?

Yeni ve daha modern bir helikopter yok muydu, bulunamaz mıydı?

Bu da ABD ve batı dünyasının ambargosunun İran’a ödetilen bir bedelidir.

Elbette zaman geçtikçe bazı şeyler netleşecek, bazı karanlık noktalar yıllar sonra, belki de hiç bilinmeyecek, açıklanmayacak…

İşte Türkiye’de Eşref Bitlis’in, Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatlarını kaybettikleri helikopter kazaları malumumuzdur.

Bu kazaların oluş şekli, mahiyeti halen net olarak açıklığa kavuşmadı, kavuşturulmadı, kavuşturulamadı.

Temennimiz bu kazanın sonuçlarının İran ve bölgemiz açısından kaos ve fitnelere sebep olmaması, tam aksine ABD ve Siyonist işgale karşı birlik ve bütünlüğe vesile olmasıdır.