Peygamber varisi bir şehit alimi anarken
Âlimler, Peygamberlerin varisleridir. Peygamberler varislerine mal-mülk, para-pul bırakmazlar. Varislerine ilim ve İslam davasını bırakırlar.
Âlimler, ilim ve ahlaklarıyla, tebliğ ve irşatlarıyla, zalim ve müstekbirlere karşı duruş ve direnişleriyle, Peygamberleri temsil ederler.
Elbette ki Peygamber varisi olmanın da bir bedeli ve külfeti vardır.
İşkence, muhaceret, zindan, idam sehpaları ve şehadet bu yolun duraklarıdır.
Çağımızın Peygamber varislerinden biri de Şehit Seyyid Kutup’tur.
57 yıl önce 29 Ağustos günü bu nadide âlimimiz Mısır zindanlarında şehadete yürüdü.
Seyyid, salt bir yazar, bir teorisyen ve bir âlim değildi. İlmiyle amildi. Fikirlerine ve söylediklerine kendisi birebir inanmıştı. ‘Kalem sahibi kimseler, birçok işleri yapabilirler ancak; fikirlerin yaşaması pahasına kendilerini feda etmek şartıyla’ sözüyle bu hakikati ifade etmiştir.
Fikirlerini hayatının her alanında hayata geçirmeye çalışan bir dava ve hareket adamıydı. ‘Hayata hükmetmeyen İslam, İslam değildir. Onu hayatına geçirmeyen Müslüman, Müslüman değildir’ diyerek hayatın merkezine inançlarını koymuştu.
Zalim ve müstekbirlerin tehdit ve şantajlarına, zindan ve idamlarına eyvallahı etmemiş, zillet içinde yaşamaktansa şerefli bir ölümü tercih etmiştir.
Dava yolunu, ‘Bu yol zor bir yol; güller ve çiçeklerle döşeli bir yol değil… Dikenlerle bezeli kanlarla süslenmiş bir yol…’ görerek yürümüştür.
‘Âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir’ sözüne mürekkebi ve kanıyla şahitlik etti.
Seyyid’in fikir ve düşünceleri salt bir coğrafyada çığır açmamıştır. Hitabı salt Mısır halkına, Arap dünyasına değildi. Onun çağrısı ve muhatabı bütün ümmet ve insanlık idi. . ‘Üzerine ‘La İlahe İllallah’ bayrağı dikilmeyen hiçbir toprak parçası Allah adına kurtarılmış değildir’ sözleriyle İslam davasının cihanşümul ve evrenselliğini haykırmıştır.
Bir kısmını zindanda yazdığı Fizilali’l Kur’an tefsiri okunduğunda görülecektir ki, Seyyid, vahyi ve vahyin dilini, ayetlerin indiği şart ve ortamı ile günümüzün gerçeklerini görülmesi gerektiğini…
‘İslâm toplumunu doğuran İslâm hukuku değildir! Aksine, İslâm hukukunu ortaya çıkarıp geliştiren İslâm toplumunun, İslâmi bir yaşamın ihtiyaçlarını karşısında benimsemiş olduğu gerçekçi tavırlardır.. diyerek bu dinin bir hareket ve dinamizm dini olduğunu belirtmiştir.
Seyyid; küfrü, zulmü, günümüzün emperyalistlerini ve onlardan medet uman zavallıları çok iyi tanımıştı. ‘Batılılardan nefret ediyorum, Amerika’dan nefret ediyorum; ama daha çok Amerika’nın vicdanına sığınan Müslümanlardan nefret ediyorum…’
‘Onlar Amerikancı İslam’ı istiyorlar. Onlar abdesti bozan şeylere fetva veren, ama Müslümanların siyasi, iktisadi ve içtimai durumlarına fetva vermeyen İslam’ı istiyorlar’ veciz sözleriyle var olan vakıayı çok iyi anlatmıştır.
’Allah’a giden yolun sorumluluğunu bilen yolcular geri dönmez ve umutsuzluğa kapılmazlar’ sözüyle çok zor şartlarda dahi ümitvar olmuştur, ama asla ütopyacı ve hayalperest olmamıştır.
Şehadetinden yarım asır sonra dahi eserleri okunuyor, fikirleri üzerine doktora tezleri ve derin araştırmalar yapılmaya devam edilmektedir.
Allah kendisine rahmet eylesin, ümmeti Peygamber varisi âlimlerden mahrum etmesin… Bizlere de şehitlerin yolundan yürümeyi ve onların bıraktığı davaya sahip çıkmayı nasip eylesin…