Seçim Lübnan’a umut olabildi mi?
Emperyalistler bir coğrafyaya musallat oldular mı, orada sorun ve problemler azalmaz aksine artar ve zamanla kangrenleşir. Fiili işgaller sona erse de işgalcilerin yaptıkları yıkım ve arkalarında bıraktıkları ifsat bitmez. Çözüm adına yaptıkları, sorun ve problemlerin ana kaynağıdır. Bunu kaldırmak ve izale etmek de öyle kolay değildir.
Bu coğrafyalardan biri de Lübnan’dır.
Lübnan çok farklı etnik, dini ve mezhepsel farklılıkları kendisinde barındırmaktadır. Farklılıklar bir zenginlik görülür ve bu zenginlikten istifade edilirse bir kazanç olur; ama suiistimal edilir ve fitne malzemesi olarak kullanılırsa felaket olur.
Lübnan’daki farklılıklar da maalesef suiistimal ve fitne aracı olarak kullanıldı ve kullanılmaya devam edilmektedir.
Nüfusun yüzde 95’ini Arapların, yüzde 4’ünü Ermenilerin oluşturduğu ülkede resmi dil Arapçanın yanında Ermenice ve Fransızca ’da konuşulmaktadır. 18 ayrı mezhebi barındıran ülkede nüfusun yüzde 54’ü Müslüman (yarısı Şii yarısı Sünni) yüzde 40’ı Hristiyan (Katolik Maruniler, Ortodoks Rumlar, Katolik Ermeniler) ve azınlık olarak Yahudi, Dürzi ve Hindular bulunmaktadır.
Parlamenter ve yöneticilerin seçimle işbaşına geldikleri ülkede, Meclis ve yöneticiler, mezhep ve cemaatler baz alınarak dağıtılmış. Anayasaya göre Cumhurbaşkanı Hristiyan, Başbakan Sünni Müslüman, Meclis Başkanı Şii olmalıdır.
128 sandalyeli Lübnan Meclisinde 64 sandalye Müslümanlara (32’si şiilere 32’si Sünnilere) 34’ü Arap Katolik olarak bilinen Marunilere, 14’ü Rum Ortodokslara, 8’i Yunan Katoliklere, 5’i Ermeni Ortodokslara, 1’i Ermeni Katoliklere, 1’i Protestanlara, 1’i de diğer Hristiyanlara aittir.
Bu temsiliyet 1932 yılındaki nüfus sayımını göre yapılmıştır ve günümüzdeki nüfus oranına göre güncellenmemiştir.
Fransa, Amerika, Siyonist İsrail tarafından işgale uğramış ülkeyi, kendi aralarından yıllarca savaşmış farklı etnik ve mezhebi grupları ortak paydalarda bir araya getirmek çok zor. Ülkenin ekonomi, siyasi, güvenlik, dış politika gibi temel sorunları yıllardır bir türlü çözüme kavuşturulamamaktadır. Ülkenin merkezi bir yönetim olsa da bu göstermeliktir. Pratikte söz sahibi olanlar o bölgeyi elinde tutan etnik ve mezhebi partilerdir. Birçok partinin askeri gücü vardır. Örneğin Hizbullah’ın Lübnan ordusundan daha güçlü bir askeri kapasitesi, kendine has telefon ve telekomünikasyon ağı var.
Ülkede seçimler çok sıkıntılı geçmektedir. 2013 yılında yapılması gereken seçimler güvenlik nedeniyle 5 yıl ertelenerek 9 yıl aradan sonra ancak 2018’de yapılabildi.
Son seçimler iki hafta önce 15 Mayısta yapıldı. Seçimlere katılım oranı yüzde 41 ile çok düşük oldu. Bu da halkın seçimlerden bir çözüm beklemediğini göstermektedir.
Bir tarafın tek başına çoğunluğu sağlayamadığı mecliste ancak koalisyonlarla çoğunluk elde edilebilmekte. Koalisyon ve birbirini kabul etme kültürünün yerleşmediği, içerde ve dışarda birçok dış aktörün müdahil olduğu ülkede hükümet kurmak, birlikteliği sağlamak çok zor.
2018 seçimlerinde zafer kazanan ülkenin en büyük gücü Hizbullah, önceki seçimde aldığı 13 sandalyeyi bu seçimde korusa da müttefikleriyle ulaştığı 76 adet sandalyeyi koruyamadı. 61 sandalye ancak alabildi. Bu da Hizbullah ve müttefiklerinin mecliste çoğunluğu kaybetmesi ve ülkedeki denklemin yeniden kurulmasını gerektirir. Lübnan ortamında da bunu sağlamak kolay değildir.
Liman patlaması, korona ile birlikte dünya genelindeki ekonomik sıkıntılardan etkilenen, siyasi sıkıntılarla boğuşan ve çok zor günler geçiren Lübnan ve halkı için yapılan son seçimler de umut olamadı.
Yeni hükümet nasıl ve ne zaman kurulacak, taraflar seçim sonuçlarını kabul eder ve sindirirler mi bunu önümüzdeki süreç gösterecektir.
İnşallah bütün taraflar ayrılık noktalarını bir kenara bırakarak Lübnan’ın istikrar ve huzurunu korumaya çalışır, sorun ve problemlerin çözümüne odaklanır da bu zorlu süreci hep birlikte atlatırlar.