Hayırlı olsun…
Bizler kadim bir medeniyet ve geleneğin varis ve temsilcileriyiz. Bu medeniyet, ilk insan ve ilk Peygamber Hz Âdemden başlayarak bütün Resul, Nebileri kapsamaktadır. Günün ihtiyaç ve şartlarına binaen vahiy nazil olmuştur. İnen bu vahiy salt teorik bazda kalmamış, örnek insan, örnek aile, örnek toplum meydana gelmiştir. Bu ilim ve irfandan hareketle dünyada büyük devlet ve imparatorluklar kurulmuş, insanlığa önder ve rehberlik etmiş bir tecrübe ve pratiğimiz var. Talim ve tedrisat yoluyla hem de miras yoluyla bu medeniyet ve ilim sonraki nesillere aktarılmıştır.
İlk insan ve ilk Peygamberden itibaren aile kurumuna büyük önem atfedilmiş, kurulması, korunması ve devamına önem verilmiştir. Örnek ailenin hangi temeller üzerin inşa edileceği, ailedeki bireylerin birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları, ortaya çıkabilecek sorun ve problemlerin nasıl ve hangi yollarla çözüme kavuşturulacağı detaylı bir şekilde ifade edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de aile ile ilgili onlarca ayet vardır. Peygamber (AS)’ın ailevi ve hanımlarıyla olan sorun ve sıkıntılarının çözümünde vahiy bizzat devreye girmiştir.
Vahiy, salt Peygamber (AS) için devreye girmemiştir. Havle binti Salebe, adındaki sahabe kadının kocasıyla arasında geçen ‘zıhar’ meselesinden dolayı da bizzat devreye girmiştir. Kadınların aleyhine olan ve cahiliye âdeti olan ‘zıhar’ âdetini tamamen ortadan kaldırmıştır. Mücadele (mürakaşa, tartışma) süresini ilk dört ayeti bu ayetler sureye de ismini vermiştir.
“Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.’
Aile kurumu, toplumun çekirdeğidir. Bir toplumun yükselmesi, sağlıklı bireylerin yetişmesi için aile kurumu sağlam temeller üzerine inşa etmek ve korumakla mümkündür. Neslin emniyeti aile kurumundan geçer. Aile kurumu dağılmış bir toplum; bitmiş, tükenmiş, madden ve manen iflas etmiştir. Bundan dolayı şeytan ve aveneleri sürekli aileyi hedeflerine koymuştur. Basın ve medya yoluyla zinayı teşvik ve meşrulaştırma, eğitim ve yasalarla, para ve insanın zafiyetlerinden istifade edilerek aile ifsat edilmektedir.
Son dönemde aile kurumuna vurulan en büyük darbe İstanbul Sözleşmesi oldu. Sözde kadına yönelik şiddetle mücadele için ama gerçekte aileyi dağıtmak için düzenlenen ve 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan bu sözleşmeyi Türkiye12 Mart 2012'de onaylayan ilk ülke oldu. 1 Ağustos 2014'te de yürürlüğe girdi.
Bu yasa, ailenin temeline konulmuş bir dinamitti. Aile ortamı, kadın ile erkek arasında sevgi, saygı ve muhabbet mekânı olması gerekirken, eşlerin horoz gibi dövüştürüldüğü bir arenaya çevrildi. Kadına, ‘en büyük düşman senin eşin, kocandır’ algısı oluşturuldu. Zina ve cinsi sapıklık ise meşru hale getirilmeye çalışıldı.
Bu yasanın ne kadar zararlı olduğunu anlamak için istatistiklere şöyle bir bakmak yeterlidir.
2012 de evlenme sayısı 603. 751 iken 2019’da 541. 424’e düşmüş. Boşanma davası 190. 564’den 248. 640, boşanmalar 123. 325’den 155.047’ye, velayete verilen çocuk sayısı 100.624’den 139. 660’a yükselmiş.
En çarpıcı olanı ise İstanbul Sözleşmesi uygulanma yılı olan 2014’de 121 olan kadın cinayetleri, 2019 yılında yaklaşık dört kat artarak, 474’e çıkmış.
Elhamdülillah, bütün vicdan ehlinin karşı çıktığı, bütün ifsat merkezlerinin de sahip çıktığı ve desteklediği bu ifsat projesinden dün itibariyle Türkiye çekildi. Hayırlı olsun.
Kadim bir medeniyetin varisi olan bizlerin ithal yasa ve çözümler aramasına gerek yok. Selef-i salihinin çözüm ve tecrübelerinden istifade etmemiz yeterli olacaktır. Bu yol ve anlayış bizi madden ve manen ilerilere taşıyacaktır.
Şimdi sırada bu yasanın menfi sonuçlarını ortadan kaldırmak, inancımıza, kültür ve geleneklerimize aykırı olan diğer yasa ve uygulamaların kaldırılmasıdır…