• DOLAR 34.388
  • EURO 36.852
  • ALTIN 2968.442
  • ...

Yıllardır İstanbul’da büyük bir depremin olacağı söyleniyor. En son büyük deprem 17 Ağustos 1999’da yaşanmıştı.  İstanbul ve ülke olarak büyük bir musibet yaşamış, on binlerce insanımız hayatını kaybetmiş, o kadarı yaralanmış, bazı bölgelerden geriye sadece bir enkaz kalmıştı. İstanbul’dan Türkiye’nin her tarafına cenazeler gitmiş, bütün ülke adeta bir yas evine dönmüştü.

Allah bir daha böyle bir musibeti yaşatmasın.

İstanbul, son bir haftada en büyüğü 5,8 şiddetinde olan yüzlerce deprem yaşadı. Artçı sarsıntıların devam edeceği söyleniyor. Çok şükür bir can kaybı yaşanmadı. Depremin gündem olmasıyla birlikte depremin ne zaman olacağı, kaç şiddetinde olacağı, büyük depreme hazır mıyız, değil miyiz, olursa neler yapılmalı, dua yeter mi, duasız olur mu, tevekkül mü tedbir mi… soruları haklı olarak sorulmaya ve tartışılmaya başlandı.  

Olayın iki boyutu var.

Birincisi, Sünnetullahı bilerek kulun elinden gelen bütün tedbirleri almasıdır. Bugün dünya genelinde deprem, sel, kazalar, hastalık ve salgınlar gerçekleşmektedir. Can ve mal kaybının en fazla yaşandığı bölgeler gelişmemiş ülkelerdir. Ki bunların arasında İslam ülkeleri de var. Japonya’da can kaybı olmadan atlatılan depremlerin Pakistan’da gerçekleşmesi durumunda büyük can ve mal kaybı gerçekleşecektir. ABD’nin yaşadığı hortum ve fırtınanın bir benzeri Endonezya’da gerçekleşse çok büyük kayıplar yaşanacaktır. Bu, Japonya’nın, ABD’nin çok muttaki, Pakistan ve Endonezya halklarının çok günahkâr olduğu anlamına gelmez. Aksine fiili dua olan tedbirlerin alındığını göstermektedir.

İkincisi, deprem ve diğer musibetler karşısında acziyetimizi, zayıflığımızı hatırlayıp Allaha sığınmak.  Dünyanın ebedi bir hayat yeri olmadığı aksine fani olduğunu hatırlamak. Ölümün her an gelebileceğinin şuurunda olmak ve hazırlıklı olmak. “Kıyamet ne zaman diye soran şahsa, Peygamberimiz aleyhisselam, ‘Kıyamete ne hazırlık yaptın’ diye sormuştur.”

Başımıza gelen bela ve musibetleri Allah’tan(CC) bir uyarı ve ikaz olduğunu kabullenip tevbe ve istiğfarda bulunmalıyız.

Ölüm,  deprem olsun olmasın gelecek ve bizleri bulacaktır. 80-100 sene sonra en nihayet 120 yıl sonra şu an dünya üzerinde olan insanlardan hiçbiri kalmayacak. Genel bir kıyamet kopmazsa yerlerine yeni bir nesil gelecektir.

17 Ağustos depreminde resmi kayıtlara göre İstanbul’da 981, toplamda ise 17.480 kişi öldü. Aynı İstanbul’da değişik sebeplerden dolayı her gün 210, yılda ise ortalama 75 bin kişi ölüyor. İstanbul’da bir yılda ölen insan sayısı depremde ölenlerden 76 kat daha fazla. Türkiye toplamında bir yılda ölen insan sayısı 2018 için 426 bin 106. (2017: 434.300. TÜİK verileri)

Alınan maddi tedbir ve önlemler, sahip olduğumuz güç ve kuvvet bizi Allaha karşı isyankâr, pervasız yapmamalı. Dua ve istiğfar da bizi maddi alanda tedbirsiz bırakmamalı. Depremin ve ölümün ne zaman geleceğini haber verecek bir imkânımız yok. Sonuçta hepimiz ölecek, Allah’ın huzuruna çıkacak ve hesaba çekileceğiz. Allah bizi büyük bela ve musibetlerden muhafaza etsin. Hz. Yusuf’un duası gibi dua ediyoruz: “Rabbim, …Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni salihlerin arasına kat.” (Yusuf: 101)