Bir Korona Hikayesi
Her şey bir perşembe günü akşama doğru başladı. Vücudumda bir farklılık hissediyordum. Ağrımayan bir zerrem yok gibiydi. Baş ağrısı ise şiddetli bir hal almıştı. O akşam otogardan uğurlanacak misafirim vardı. Henüz zaman vardı diye bir saatten fazla yattım. Misafiri yollayıp eve geldiğimde vakit, gece yarısını bulmuştu.
Ertesi gün cumaydı. Cuma saatine yakın artık tahammülüm kalmayınca şehir hastanesine uğradım. Hiç sıra yoktu. Hemen muayene, tüp alma ve boğaz ile burundan süprüntü verip eve döndüm. Eşim ise benden beter aynı semptomları gösteriyor ve hala yataktan kalkamıyordu. Zorlayarak onu da test için hastaneye götürüp geldiğimizde akşam saat 16.30’du.
Gece yarısı benim, sabah eşimin testleri pozitif çıkmıştı. Filyasyondan aradıklarında her ikimiz için birer paket Favicovir adlı ilacı getirdiler. İlk gün sabah akşam 8’er 5. güne kadar da 3’er aldık. Ekstradan limonlu bal şerbet ve c vitamini habire alıyorduk. Fakat atlamamam gereken şey galiba ilk iki günün sancıları olsa gerek. Vücudumun her eklemi her kas ve kemiğimin ağrıması, adeta kırılmasıdır. Hatta o gece yataktayken gecenin bir vaktinde sağ dizimin sol tarafına kavak kemiğimin dize yakın kısmına sanki biri sert bir keserle ansızın vurdu. Sıçradım. Tekrar yatarken yine oldu. Art arda ertesi gün içinde de devam etti. Eşimin ise bel ve diz altı adeta kırılıyordu.
İlk iki gün ayrıca dinmeyen baş ağrıları, kulak içi ağrılar işin cabasıydı. 3. ve 4. gün nisbeten iyi hissediyor, hatta böyle giderse koronayı rahat atlatacağımızı konuşuyorduk. Bununla birlikte bizimle kalan 3. ve 8. sınıflarda okuyan iki oğlumuz da vardı. Hem biz hem onların iyi beslenmesi gerekiyordu. Eşimin yemek yapması ve mutfakla ilgilenmesi gittikçe zorlu oluyordu. Komşumuzun bize istemediğimiz halde iki defa yemek getirmesi ne güzeldi. Allah onlara sıkıntı vermesin.
Bir arkadaş da ailece geçirirken yakın olan kız kardeşi ve arkadaşının sürekli çorba ve yemek getirmelerinin kendileri için büyük bir moral takviyesi olduğunu söylemesini yeni yeni anlıyordum. Keşke insanlar ihtiyacınız var mı demekten çok, sormadan yemek götürebilseler.
5. ve 6. gün ikimizde de eklem ağrıları zirveye çıktı. Eşim neredeyse sürekli yattı. Çocuklar ayrı odalarda olsa da birimizin onlar için uyanık durması gerekiyordu. Ben de geceleri yatıyordum. Fakat ateşim sürekli ve düzensizdi. Nerdeyse saatte bir kalkıp soğuk suyla ellerimi ve yüzümü, saçımı, başımı, kollarımı ıslatıyordum. Üstümü örtmeden yatmaya çalışıyordum.
Hasılı 7. ve 8. gün ağrılar zirveye çıktı. Özellikle eşimde baş ağrısı ve mide bulantısı katlanacak gibi değildi. Kusma ve bulantı habı ile şiddetli bir ağrı kesici verdim. 8. Günün sabahı kısmen düzeldi. Gün içinde ansızın “sancılarım durdu” dedi sevinerek. Su bile içmekten korkar hale gelmişti. Fakat bu defa öksürük ikimizi de esir almış durumda. Sesimizi hafif yükseltirsek hemen şiddetle başlıyor. Keçiboynuzu pekmezi aldık aç karınla. Nane, limon ve benzeri bitkisel takviyeler… İnşallah öksürük de geçer. Bu hastalık mert bir hastalık değil. Ne zaman ve nereden vuracağı belli olmayan sinsi bir karakteri var.
İlaçlar, takviyeler, eş-dostla telefonlaşmalarla moral bulma iyi ve güzel yaklaşımlar olsa da kişinin Allah ile olan rabıtası da güçlü ve sık olmalıdır. Aciziz, merhametine muhtacız. Başka sığınağımız yok Allah’ım senden gayrı. Şafi olan sensin. Bizi şifanla nimetlendir ve kullarına merhamet et. Amin!