• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Geçmişe yolculuğun ve geleceğe adım atmanın yolu okumaktan geçer. Okuma hem kitabî hem tecrübî bir eylemdir. Kitabî okuma lisanîdir. Tecrübî okuma ise kalbî olup marifete dayanır.

Tecrübî okumanın birikimi yılların sermayesi olduğu için “kültür” diye de adlandırılabilir. Medeniyetlerin bağrında kültürel birikim, fertlerden öte, bir “halk okuması”dır. Her coğrafyanın; “tabiatı okuması” kitabî birikimi zenginleştirmiş, “marifeti”; halkın yazılı olmayan irfanına dönüştürmüştür. Belki de gençlerin cehdi, yaşlıların irfanı; bu yüzden mezcedilirse başarıda zirveler görülür özlemi, bundandır.

Okumanın çok boyutlu bir erdem olması ferde ve topluma kazandırdıklarıyla orantılıdır. Fertleri bu erdemin gönüllü emektarları olursa, inşa edilen yapı sağlam bir bünye/sağlam bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Mektepli olmayan tecrübî yani “alaylı okuma”ların kitabî okumalara harç olması, pekişmişliği ifade eder. Karakter üstüne karakter yani duruşu kuvvetli şahsiyetler ve bu şahsiyetlerden mürekkep toplumlar oluşturur. Üstün veya yüzeysel okumalar, zemini sağlam olmayan okumalardır. Kendi kültürüne bigâne kalanların kendine yabancılaşmasıdır.

Bilge Kral “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.” demişti. Öyle ki Bosnalı Müslümanlar batı hegemonyası sonucu çocuklarına Michael(Maykıl) veya George(corc) adlarını takacak bir kültürel erozyon sürecindeydiler. Bu yönüyle kendi ifadeleriyle ‘Savaş, onlar için rahmet oldu’. Bilinçsel ve bilişsel sürecin İslam’a evrilmesiyle uyanış ve silkinme/öze dönüş yolculuğu başladı. Yeniden bir dirilişi yaşıyorlar.

Okumanın bu boyutu, halkın okumasıdır. Bir milletin böylesi muhteşem okuması, tarihe imza atmaktır. Bu tür okumalar fertlerin bilinç ve biliş duyularının gelişmişliği ile orantılıdır. Bu orantı ise lisanî ve kalbî tabanlı olup toplumsal uyanışı da beraberinde getirir. Tıpkı sabah namazında Cuma namazı gibi bulunduktan sonra Kudüs’ün fethinin Selahaddin’e müyesser olması misali. Şayet alimler topluma girip bu bilinç ve erdemi aşılamasaydı, sabah namazında saflar dolmazdı.

Belki de buna ihtiyacımız var. İnancına ve kültürüne karşı zayıf okumalar sergileyen bizlere; kalplerimize dokunacak, öze dönüşün tebliğcileri gerek. Selahattin yoksa herkes bir Selahaddin bilinciyle davranmalı ve kendini bu davanın yılmaz bir mübelliği görmeli ki; toplumsal uyanış ilerlesin.

Ne demişti Bilge Kral? “Olduğunuz gibi kalın. Dininizi, milliyetinizi koruyun. Kimliğinizi kaybetmenin bedeli köleliktir.” “Hedefimiz, Müslümanların İslamlaşması; Sloganımız, inanmak ve mücadele etmek.”

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları