• DOLAR 34.337
  • EURO 37.584
  • ALTIN 3022.893
  • ...

Zaman değişiyor demek ne derece doğrudur, tartışılabilir. Belki de anlayışlar değişiyor demek daha doğru bir yaklaşım olur. Bu meyanda bakış açıları/anlayışlar adeta gittikçe “cinsiyetsiz” bir hale evriliyor. İnsan cinsi ile hayvan cinsi karıştırılmamalı, salt canlı olgusuyla cinsiyetsiz yaklaşılmamalıdır. Şayet karıştırılıyor/yaklaşılıyorsa toplumsal bakış açılarımız da değerlerimize göre değil, benimsetilmeye çalışılan olguya göre şekillendiriliyor demektir.

İnsan, hayat süreci içinde en önemli varlık mı? Evet! İnsan ile başka bir canlı kıyas edilebilir mi? Hayır! İnsana bu ayrıcalık neden? İki sebepten olsa gerek: Hümanist değerler, dini değerler.

Hümanizm; neticede insanı, salt insan olma itibarıyla önceleyen bir anlayıştır. Dini değerler ise insanı en yüce ve en güzel mahluk olarak görür. Bu sebeple bitkiler ve hayvanlar onun için yaratılmışlardır. Dışındaki canlıların değeri, ondan sonradır. Ona denk değildir. Meseleye salt canlı olarak yaklaşmak, insanı düşürmektir. Halbuki meseleye “adalet nokta-i nazarı”nda bakmak, insanın kendi haricindeki varlıkların cansız olanlarına dahi zulmetmemesini gerektirecek kadar önemlidir.

Birçok defadır sokak köpeklerinin kadınlara, çocuklara saldırdıkları ve hastanelik sonuçlara sebep verdiğine dair haberler okuyup duruyoruz. Şikayetçi olanların hep bir ağızdan haberlere konu olan feryatları, belediyelerin hayvan haklarını savunan örgütlerden çekinmeleri dolayısıyla onları sokaklardan toplayamadıklarıdır. Son zamanlarda 10-15 köpeğin toplu olarak sokaklarda gezdiğine dair görmüşlüğünüz mutlaka vardır. Belediyelerin üzerlerindeki baskı ve korkuya dayalı olarak soruna bir çözüm getirememeleri nispeten doğru olsa da işlerine gelmektedir. Tıpkı hayvan haklarını savunan örgütlerin de bu sahiplenmeyi istismar etmeleri, insandan çok hayvana değer vermeleri gibi.

Her iki anlayışın kurumsal bir bakış açısıyla sorunu çözmekten çok, sorunun parçası olma yaklaşımını sürdürmeleri, sokaklarda özellikle kadın ve çocuklarımızın köpek saldırılarına daha çok maruz kalmasına sebeptir. Söz konusu örgütler, belediyelerle bu hayvanların barınaklarının ve ihtiyaçlarının yeterli olup olmaması konusunda ortak projeler geliştirmeleri en olgun yaklaşımdır. Sokaklardan toplanıp belediyelerin kontrolünde olmaları insanlarımızı korur. Sokaklarımız, parklarımız güvenli ve rahat bir ortama dönüşür. İnsan, verilen değerle yücelir. Hayvana verilen değer, insana verilen değeri aşarsa, asıl gayeden uzaklaştığımız anlamı çıkar. İnsana insan, hayvana hayvan değeri vermek adalettir. Aksi halde hayvana elbise giydirmek, ona iyilik değil fıtratına müdahale etmektir. Çünkü giyim insana ait bir olgudur, hayvana değil.

İstanbul Maltepe’de elektrikli scooter ile işe giden bir kadının dört köpeğin saldırısına uğraması, esnafın ifadesiyle köpeklerin orayı mesken tutması, adeta sahiplenip gelen gidene daha önce de başkalarına saldırması yeni bir olay değildir. Sürekli olup basına yansıyanlardan sadece biridir.

Bu ve benzeri olaylarda samimiyet göstergesi olarak hayvanların haklarını, insanların da saygınlıklarını değerli bulduklarını ifade eden kaç örgüt açıklama yaptı acaba? Yoksa biz duymadık mı? Samimiyetlerinde bile iki yüzlülük yapan yaklaşım, hayvan hakkı savunmada da aynı iki yüzlülüğü yapmaktan çekinmiyor/çekinmeyecek. Belediyelere düşen ise samimi yaklaşım içinde olan bu örgütleri tespit edip uygulamalarıyla sosyal medya linçlerine cevap vermeleridir.

Çocuklarımız, kadınlarımız hatta biz dahi sokaklarda başıboş köpekler yüzünden rahat gezemiyorsak, bir sorun var demektir; ama ortada maalesef bir çözüm yok.