• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İyi dikkat edin, bu sesi hatırlayacaksınız, bu ses bize hiç yabancı değildir, günlük hayatımızın birçok yerinde bu sesi duyarız.

Ne zaman birilerine bir şeyler verme durumuyla karşılaşsak içimizden bir ses hemen “verme” der. İşte o ses şeytan aleyhillanenin sesidir.

Aslında bu sesten önce bir ses daha duymuşuzdur; “ver, haydi ver” diye bir ses, bu ses meleğin sesidir, rahmani bir sestir.

Zaten şeytan bunun üzerine telaşa kapılıp bize “verme, sakın verme” demiş, cebimize gitmekte olan elimizi geri çıkartmak istemiştir.

Hem sadece “verme” demekle kalmamış, arkasından bir sürü bahane ve kendisini haklı(!) çıkaracak sebepler sıralamıştır. Biz o sesleri de çok iyi tanırız.

Rabbimiz o melunu bize tanıtırken “Şeytan sizi fakirlikle korkutur”(2/268) Aç kalmakla tehdit eder, yoklukla, tükenmeyle korkutur. Farkındaysanız şeytanın bütün bu tehditleri o anda zihnimizden bir bir geçiverir.

İşte böyle durumlarda bize düşen bir görev vardır ki bu aynı zamanda Nebevi bir kuraldır; içimize doğan iyilik yapma, birilerini ödüllendirme gibi düşünceleri yani “ver” sesini hiç ertelemeden, şeytanın sesi gelmeden önce yerine getirmeliyiz. Çünkü bu ses Rahmani bir sestir.

Bunun tam aksi; birilerine kötülük yapma, cezalandırma duygu ve düşüncelerini en azından ertelemeliyiz, haklı bile olsak biraz geciktirmeliyiz.

Zannedersem bu iki kuralın ne kadar isabetli olduğuna dair her birimizin nice tecrübeleri vardır. Özellikle verme konusunda bu kuralı hiçbir zaman unutmamalıyız.

Bir daha hatırlatalım; bize “verme” diyen ses bizim en büyük düşmanımız olan şeytanın sesidir ve böylece bizi cehenneme çağırmaktadır.

Müslümanın ayrılmaz bir vasfı “veren insan” olmasıdır, Rabbimiz bizi böyle görmek istiyor, biz verdikçe bize verdiklerini artıracağını vadediyor.

Diğer zamanlara göre verdiklerimizin karşılığının kat kat artması için şu mübarek günler çıkmadan yapmalıyız bu verme işini.

Daha da önemlisi, verme işini artık alışkanlık haline getirmeliyiz.

Geçenlerde bir yazısında Faruk Beşer hocam demişti; ölen birisinin cenaze namazını kıldırıp telkin verecek bir hoca bulamadıkları için yoldan geçen bir meczubu çevirip yaptırmışlar bu işi. Meczup namaz sonrasında tabuta eğilerek bir şeyler söylemiş, diğerleri merak edip ne söylediğini sorduklarında;

“Verdiysen alacaksın, aldıysan vereceksin, inanmadıysan göreceksin” dediğini söylemiş.

Hiç merak etmeyin, verdiysek alacağız, hem de çok fazlasıyla alacağız.