• DOLAR 34.651
  • EURO 36.467
  • ALTIN 2923.086
  • ...

Allah`ın adıyla

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren yüzünü Batı`ya çevirmiş; medeniyeti, ilerlemeyi ve gelişmeyi Batı`da aramıştır. Ayın zamanda bu, devlet politikası haline getirilmiştir. Bundan dolayı her gelen hükümet, Batı ile her alanda ilişkiler geliştirmeye ve onunla birlikte hareket etmeye çalışmış, hatta onunla birlikte anılmak istemiştir.

Bu politikanın bir neticesi olarak Türkiye, 1959 yılında AET`ye müracaat etmiş ve 1963 yılında bu müracaatı kabul edilmiştir. 1987 tarihinde ise tam üyelik için başvuruda bulunmuştur. Daha sonra AB, Türkiye`nin birliğe katılma müzakerelerinin 2005 tarihinde başlamasına karar vermiş ve Türkiye`den, AB hukukuna uyması için gereken yasal değişiklikleri yapmasını istemiştir.

Türkiye, AB tarafından istenen kriterlerin çoğunu yerine getirdi. Siyasi ve hukuki birçok konuda değişiklikler yaptı. Buna rağmen AB, Türkiye`yi sürekli oyalamakta ve hatta kandırmaktadır. Çünkü AB`nin Türkiye`den isteği, salt siyasi ve hukuki alandaki değişiklikler değil. Türkiye`yi; devlet olarak kontrol edebilecek bir konumda, toplum olarak da inancı ve sosyal yaşam tarzıyla kendi değerleriyle uyumlu bir halde görmek istemektedir. Bunu görmediği ve bu istikamette bir gidişattan emin olmadığı müddetçe de Türkiye`yi bünyesine kabul etmeyecektir. 

Ak Parti hükümetinin birçok konuda AB`ne muhalefet etmesi, Cumhurbaşkanının AB`nin bazı uygulamalarını eleştirmesi, özellikle toplumdaki siyasi ve sosyal ibrenin AB değerleri yerine İslam`a yönelmesi, AB`ni her gün biraz daha hırçınlaştırmakta ve düşmanca bir tavra sürüklemektedir.

Bu yüzden AB, Ak Parti Hükümetini hedef alarak, hükümet üzerinden özelde Türkiye devletine genelde ise Türkiye toplumuna ayar vermeye çalışmaktadır. Amaç; kontrol edilebilir bir devlet ve güdülebilir bir halk. Son dönemde Yunanistan, Fransa, Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerin sergiledikleri tavırlar hep bu anlayışın neticesidir.

İşte bu noktada Ak Parti Hükümetine büyük sorumluluklar düşmektedir. % 99`u Müslüman olan bir toplumun başa getirdiği bir hükümet olarak, Müslümanların inanç ve değerlerini dikkate alarak hareket etmesi, Müslümanları AB`ne mahkûm edecek ve O`nun insafına terk edecek politikalardan vazgeçmesi gerekir. Yüzünü İslam âlemine çevirmeli ve AB`ne girme konusunda ısrar etmemelidir. Bugün çok daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır ki Avrupa`dan hayır gelmez.

Bugün Türkiye kendi komşuları olan İran ve Irak ile gerginlik, Suriye ile ise çatışma yaşamaktadır. Diğer İslam ülkeleri ile olan ilişkileri de pek iyi sayılmaz. Bu hal, aslında AB`nin çıkarlarına hizmet etmektedir. Bununla birlikte, AB ile de her geçen gün biraz daha belirginleşen ve dozajı artan bir gerginlik yaşamaktadır. Tabiri caiz ise hem camiden olmuş hem de kiliseden. Bu durum, hem Türkiye`nin hem de Türkiye toplumunun menfaatine değil, aksine zararınadır.

Türkiye`nin bu durumdan kurtulması ve rotasını iyi belirlemesi gerekir. Şu bir gerçektir ki; hükümetin yüzünü İslam alemine çevirmesi, hem Türkiye`nin hem de Türkiye toplumunun menfaatine olacaktır. İran ve Irak ile iyi ilişkiler geliştirmesi, Suriye`deki savaşın bir an önce sona erdirilmesi için Rusya, ABD ve AB`nden çok İran, Irak ve Ortadoğu`daki diğer devletlerle diyaloglar geliştirmesi en sağlıklısı olacaktır.

Allah`a emanet olun.