• DOLAR 32.48
  • EURO 34.848
  • ALTIN 2440.251
  • ...

Rusya-Ukrayna savaşı başlamadan önce Suriye’de göreceli bir sükûnet dönemi vardı. Savaş başladıktan sonra bu sükûnet daha da belirgin hale geldi. Ama gelinen aşama itibariyle, Rusya-Ukrayna savaşının Suriye sahasında farklı şekilde hissedileceği bir atmosfere girebiliriz.

Putin ile beraber adeta düştüğü yerden kalkan ve üzerindeki tozu toprağı silkeleyen Rusya, ABD’nin başını çektiği tek kutuplu dünya düzeninin dengelerini sarstı. Bunun da tesiri ile birçok alanda Çin’in de ABD önderliğindeki küresel hegemonyaya meydan okumaları arttı.

Buna mukabil, ABD’nin başını çektiği Batı bloku, her vesile ile Rusya’yı hırpalamaya ve geriletmeye çalıştı. Özellikle bu noktada; direkt olarak karşı karşıya gelmek yerine, üçüncü tarafları kullanmayı tercih etti. Rusya’nın; Suriye, Libya, Afrika, Hindistan vb. gibi alanlardaki hamleleri gittikçe çoğaldı ve güçlendi. Özellikle Ortadoğu ve Afrika’da etkinliğini artırdı. Yani kısacası; yeni dünya düzeninde yeni bir emperyalist güç olarak hızla yeni nüfuz alanları elde etti, eski nüfuz alanlarını da tahkim etti.

ABD de; özellikle Rusya’nın, SSCB’den miras kalan eski nüfuz alanlarına dadandı ve Rusya’yı her açıdan geriletmeye çalıştı. Son Ukrayna savaşı ile beraber Rusya her alanda çok yıprandı. Batı, Ukrayna’da Rusya’ya karşı örtülü bir savaş vermektedir. “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker” sözünü bize hatırlatan Zelenski, ABD’nin Rusya ile olan çekişmesinde ülkesini bir felaketin ve yıkımın eşiğine getirdi. Aslına Ukrayna’daki savaş; ABD ve NATO’nun Rusya ile savaşının ön cephesidir. ABD, zarar görmeden Ukrayna vasıtasıyla Rusya’yı çok zor durumda bırakıyor. Ukrayna savaşı Rusya’nın sadece bu sahadaki politikasını değil bütün dünya politikasını etkiliyor; Rusya’nın emperyalist hamlelerini durduruyor. Diğer coğrafyaları sömürme yarışında ABD’ye rakip olan Rusya, rakibi tarafından farklı hamlelerle durduruluyor. Bu çerçevede; Ukrayna’da zor durumda kalan Rusya’nın, Suriye’deki kuvvetlerinin büyük bir kısmını Ukrayna sahasına sevk etmek üzere olduğu konuşulmaktadır. İşte tam da değinmek istediğimiz konu budur.

Rusya’nın, Suriye’den kuvvetlerinin önemli bir kısmını çekmesi durumunda yeni dengeler nasıl şekillenecek ve buradaki boşluğu kim, nasıl dolduracak? Buradaki boşluğu doldurma noktasındaki bir ihtilaf, bölgeyi tekrar ateş topuna çevirebilir mi? Rusya’nın kuvvetlerinin önemli bir bölümünü çekmesi ve Ukrayna savaşı sonrası tekrar nüfuz alanlarına dönmek istemesi durumunda oluşan yeni dengeler çerçevesinde nasıl bir karşılık bulacak? Rusya’nın çekilme olasılığı ile beraber, İran hemen bu sahayı doldurmak isteyecektir. Suriye rejiminin adeta doğal müttefiki olan İran, kendi kuvvetlerini ve kendisine yakın oluşumları buraya sevk edecektir. Lübnan Hizbullahı’nın ve Haşdi Şabi’nin bu boşlukları doldurması, farklı güçleri mobilize edebilir. İsrail, Hizbullah’ın varlığını bahane ederek Suriye sahasındaki devlet terörünü tırmanışa geçirebilir. Böyle bir tabloda Lübnan’da olduğu gibi Suriye’de bir Suriye Hizbullahı’nın oluşması olasılığı karşısında ABD’nin tepkisi farklı olabilir. Ayrıca ABD, fırsatı değerlendirip kurmak istediği PKK-YPG devletinin nüfuz alanını, sömürmek istediği alanlara doğru genişletebilir. Türkiye, PKK-YPG’yi gerekçe göstererek yeni harekatlar başlatabilir. İdlib başta olmak üzere, Suriye’nin kuzeyinde bulunan hareketler farklı bir aksiyon alabilirler. Kısacası bölge yeniden karışabilir. Yeniden tüm bölgeyi etkileyecek hatta bazı bölge ülkelerini karşı karşıya getirecek, farklı senaryoların gerçekleşmesine sebep olabilecek bir süreç yaşanabilir.

Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda, özellikle bölgesel güçlere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bölgenin sosyal, siyasal ve askeri fay hatlarını harekete geçirebilme potansiyeline sahip her türlü aksiyondan uzak durmak gerekir. Özellikle İran ve Türkiye, kontrolsüz bir kaosun bölgeyi ve bölge halklarını teslim almaması noktasında diplomatik dayanışma içerisinde olmalı ve bölge dengelerini tamamen değiştirecek tek taraflı yaklaşımlardan uzak durmalıdır. Bu kadar yıkımdan sonra başa dönmek yerine, bu yıkımdan ders çıkararak diplomatik yöntemlerle sorunların çözümünü temel strateji olarak benimsemek gerekir.

Selam ve dua ile