• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Göç ve mültecilik sorunu, insanlığın ortak sorunudur ve insanlık tarihi boyunca var olagelen eski bir sorundur. Günümüzde de bu sorun devam etmektedir. Savaşlar, zulüm ve sömürü devam ettikçe de bu sorun artarak devam edecektir. Göç ve mültecilik konusu sadece göç edenleri ilgilendirmiyor. Toplumsal bir hadise olan göç sorunu, göç edilen yerdeki toplumsal yapıyı da derinden etkilemektedir. Kontrollü göç, göç edilen yerdeki birçok soruna çözüm olabilmektedir. Öyle ki, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülke dışarıdan iş gücü olmadan ekonomilerini sağlıklı bir şekilde yürütemezler. Bu yüzden belli bir göçmen kontenjanları bulunmaktadır.

Kontrolsüz göçe gelince; bu sosyolojik olayın birçok boyutu vardır. Ta kaynağından itibaren bu sorunu çözmek lazımdır. Bu insani dramın her aşaması, makul ve medeni çözümlerle ve insanlığın ortak insani ve akli değerleri ile çözülmesi gerekir. Gayri insani çözümler ise büyük bir insanlık suçudur.

Göç ve mülteci sorunu ile uğraşan ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Hatta denebilir ki, dünyada en iyi sınav veren ülke Türkiye’dir. Olanca ağırlığı ile mülteci sorunu ile uğraşırken, insani ve evrensel sorumluluk çerçevesinde diline, dinine, ırkına bakmaksızın imkânlar çerçevesinde mülteci sorununa el atmaya çalışmaktadır.

Türkiye’nin evrensel ve insani değerlere paralel bu politik duruşuna rağmen, bazı siyasetçiler ve yerel yöneticiler, Hitler’i hatırlatan faşist bazı yöntemlerle bu sorunu çözeceklerini iddia etmektedirler. Akıl tutulmasının yaşandığı ve etik hiçbir kaygı taşımayan yöntemlerle bu sorunu ele almaktadırlar.

Bazı siyasetçiler, akla zarar bazı söylemlerle bu sorun üzerinden yabancı düşmanlığını körüklemektedir. Türkiye’nin evrensel insani duruşuna aykırı olarak tüm insani değerleri ayaklar altına almaktadırlar. Özellikle mezhebi ve ideolojik izler taşıyan söylemler ve adımlar, beraberinde toplumsal barışı zedeleyecek sonuçların ortaya çıkması potansiyelini barındırmaktadır.

Geçmişte bu gibi söylemler, beraberinde insanların ölümü ile neticelenen olayları tetiklemişti.

Sanki Türkiye eyalet sistemi ile idare ediliyor gibi merkezi hükümetin tamamen aksine hareket eden bazı belediyeler var. Görevi hizmet olan bu belediyeler, işlerini güçlerini bırakıp gariban mülteciler ile uğraşmaktadır. Bolu Belediye Başkanı, daha seçim sürecinde akla ziyan vaatlerde bulundu ve ilk icraatı; bize, insanlığımıza ve merhametimize sığınan insanlara yapılan gıda yardımını kesmek oldu. Belki elinden gelseydi, bu insanları bir damla suya muhtaç ölüme terk ederdi. Görev süresi boyunca yabancı düşmanlığına devam eden bu şahıs, bu yabancı düşmanlığını Yezidizm ile taçlandırmayı planlamakta ve bunu kamuoyuna açıklamada her hangi bir beis görmemektedir. Utanmadan, sıkılmadan övünerek gayri insani düşüncelerini uygulayacağını beyan etmektedir. İnsanlıktan, akıldan, devlet aklından ve idari karakterden uzak; tamamen hezeyan ürünü, nefret kokan bazı adımların atılacağı deklare edildi.

Bolu Belediye Başkanı, hukuku ve insanlığı ayaklar altına alarak yabancıların kullandığı suya on kat vergi tarifesi uygulayacağını beyan etmektedir. Ehli akıl ve ehli vicdan kişi ve kurumlar harekete geçip; idari karakter ve ciddiyet taşımayan, tamamen kin ve düşmanlık ürünü olan bu ve benzeri uygulamaları hukuki zemine taşımalıdır. Mültecilere yardım konusunda zirvede olan bir ülke, insanlığın yüz karası olan söylem ve adımlarla töhmet altında bırakılmaktadır. Eyalet sistemi ile idare edilmediğimize göre, idari karakterden yoksun, feodal ve ilkel mantıkla alınacak bu tür kararların önüne geçilmelidir.

Bakalım kim kazanacak?

Gönlü insanlıktan yana atanlar mı, kalpleri kuruyanlar mı?

Medeni bir duruşla ruhları ile insanlığı kucaklayanlar mı, yoksa mezhebi ve ideolojik saiklerle gözleri kör olanlar mı?