• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

 “Şu da bir gerçek ki, bizim hastalığı gören ama sıhhati görmeyen gözlerimiz vardır. Şöyle de diyebiliriz; bizim hastalıkta gören, sıhhat bulunca körleşen gözlerimiz vardır. ‘Kötüyü gören, iyiyi görmeyen gözlerimiz var’ da desek mi acaba?” şeklinde bir paragraf vardı geçen haftaki yazımızda. Aslında yazımı tam da orada dallandırmak veya bir kanal açmak istemiştim. Ancak yazı uzayacağı ve okuyucuyu sıkacağını düşündüğüm için öylece bırakmıştım. Mademki dallandıramıyorum sonraki haftaya sarkıtayım demiştim…

Günlerden bir gün matematik öğretmeni öğrencilerine şeklen matematiksel, aslında ise matematik dersiyle alakasız sosyal bir ders vermek ister. Tebeşiri aldığı gibi çarpım tablosundan bir kesiti kara tahtaya yazar.

9x1=7

9x2=18

9x3=27

9x4=36

9x5=45

9x6=54

9x7=63

9x8=72

9x9=81

9x10=90

Öğretmen işlemlerini tahtaya yazıp arkasını döndüğünde öğrenciler hâlâ gülüşmekteydi. Çünkü öğretmen ilk işlemi 9x1=7 olarak yanlış yapmıştı. Öğretmen öğrencilerinin artçı gülüşmelerinin bitmesini bekledi ve asıl söylemek istediğine geldi:

Gençler! İlk işlemi bilerek yanlış yaptım. Siz ne acımasız yargıçlarsınız! Oysaki 10 işlemden 9 tanesini doğru bir şekilde yapmışım. Hiç biriniz benim dokuz doğrumu görmedi. Beni takdir etmediniz. Hepiniz benim o tek yanlışımı gördünüz, o yanlışıma taktınız ve benimle alay ettiniz. İşte hayatın böyle acımasız bir yüzü vardır. İnsanlar sizin yüzlerce iyiliğinizi, güzelliğinizi görmez ama tek bir yanlışınıza, hatanıza odaklanır, hedefine koyar. Dokuz iyiliğinizi görmez ama bir ayıbınız, bir hatanızla -ve belki de pişman olduğunuz bir hatanızla- sizi yargılarlar. Sizi rezil ederler. Bir yanlışımı görmeniz ama dokuz doğrumu görmemeniz zulümdür, haksızlıktır. Olmadı olmadı…”

   Doğrusu öğretmen haksız da sayılmazdı. %50+1’ine iyi baktığımız birisini Cumhurbaşkanı yapabiliyor, baş tacı edebiliyoruz ama %90 oy alan birisini yargılıyoruz. Doğrusu bu düpedüz insafsızlıktır. Bunun için kötüyü gören, iyiyi görmeyen gözlerimiz var demiştik. 

Son zamanların klasik cümlesini biz de kullanalım.

Efsaneyi hatırlayalım.     

"Ey mü'mine kin ve adavet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir cani var. O gemiyi batırmaya ve o haneyi ihrak etmeye, yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hatta bir tek masum, dokuz cani olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz."

"Aynen öyle de, sen, bir hane-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir mü'minin vücudunda, iman ve İslamiyet ve komşuluk gibi, dokuz değil, belki yirmi sıfat-ı masume varken, sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir cani sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni ve gaddar bir zulümdür."

            Şunu da eklemezsek olmaz; tamam öğretmene hak verdik, kardeşim koskoca matematik öğretmeni 9x1=7 yazarsa tabi ki öğrenciler güler. Öğrenciler de haklı… Ben de haklı değil miyim?

            Nasihatleri sevmeyen kulaklarımız da var, diyerek yeni bir konuya girelim mi?