• DOLAR 32.347
  • EURO 35.087
  • ALTIN 2308.804
  • ...

Bu soruyu daha önce kendime hiç sormamıştım. Bugün bu soruyu kendime sormuş olup cevabını da vermiş olayım; hastalık, Allah’ın bazı askerlerinin (veya yaratıklarının) insanın bedeninde yönetime el koymasıdır, bir darbe gerçekleştirmesidir.

Bu hafta influenza askerleri tarafından saldırıya uğradım. Bedenimde yönetime el koydular. Grip bayrağını burnumun direğine çekip zaferlerini ilan ettiler. Güneş battı mı sokağa çıkma yasağı ilan ediyorlar, bütün caddeler, sokaklar kontrollerinde… Bizden kimsenin kafasını çıkarmasına bile tahammülleri yok… Köşe başlarını tutmuşlar, ulaşımı özellikle de antikor sevkiyatının ulaşımını engellemenin çabası içindeler… Beden memleketimde durum bu…

 Bütün tedbirlerimi korona-kovid-19 (Doğrusu ismi de S-400 gibi füze isimlerine benziyor) saldırısına göre almıştım. Maske, mesafe ve temizlik mevzilerini bir an için bile boş bırakmamıştım. Beden kalesini çok iyi tahkim ettiğimi düşünmüştüm. İnfluenza da nereden çıktı? Tünel mi kazdılar ne? Bilmem ki! Şu an yönetim onlardadır. Selim olan sıfatım da hasta olarak değişti. Artık ben bir hastayım.

Şu bir gerçek ki, söz konusu darbeci bu askerlerin ulaşamayacağı hiçbir beden yoktur. İnsanlık tarihinin en güçlü ve donanımlı ordularının ve savunma mekanizmalarının sahibi Hz. Süleyman’ın bedenine dahi el koydular. Onlar için hiç kimse ulaşılmaz değildir.

Benim gibi birçok kişi de tedbirlerini koronavirüse göre almış.  Bedenin tehlikeye açık mevzilerine saldırının sadece korona tarafından yapılacakmış gibi… Tek tehlike koronaymış gibi… Darbecilerin sadece koronacılar olduğu sanılıyor. Yeri gelir generaller değil, bir albay yönetime el koyar.

Böylesi durumlarda herkesin aklına “Her şeyin başı sağlık” sözü gelir. Bizim ise aklımıza; “Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilin. Hastalık gelmeden sıhhatin, yaşlılık gelmeden gençliğin, fakirlik gelmeden zenginliğin, meşguliyet gelmeden boş vaktin, ölüm gelmeden dünya hayatının…” hadisi şerifi gelir. Hastalık gelmeden sıhhatin, yani asker yönetime el koymadan, anarşi sokaklarda kol gezmeden önce huzurun, güvenin, istikrarın kıymetini bilin. Şu da bir gerçek ki, bizim hastalığı gören ama sıhhati görmeyen gözlerimiz vardır. Şöyle de diyebiliriz; bizim hastalıkta gören, sıhhat bulunca körleşen gözlerimiz vardır. Kötüyü gören, iyiyi görmeyen gözlerimiz var, da desek mi acaba?

Yine yönetime el koyulduğunda teselli mahiyetinde şöyle de söylenir. “Gece ne kadar karanlık olsa da sona erer ve güneş doğar”. Tamam da birader ama o güneş bir daha senin üzerine doğmayabilir. Bunu göz ardı ediyoruz işte!

Bu yönetime el koymalar bazen iz bırakmaz bir rüya gibi geçer, bazen derin izler bırakır. Biz bu yönetime el koymalara ne ilginçtir ki, geçici bir operasyon gözüyle bakıyoruz. Oysaki kanlı darbeler gerçeğini göz ardı ediyoruz. Yani bazı el koymalar hayatımıza mal olabilir. Ancak bunun farkında değiliz.

Böylesi bir ortamda bu yazıyı yazmam da kolay olmadı. Yönetime el koyan askerlere rağmen yazı yazmak kolay değil elbette. Yönetime el koymaktan bahsediyoruz. Anarşi, kargaşa ortamından bahsediyoruz. Hareket alanın, özgürlük alanın kısıtlanıyor, istediğin gibi gezip tozamıyorsun.

Yazımıza hastalık nedir, diye bir soruyla başladık. “Ölüm Nedir?” gibi bir soru ile bitirelim mi?

Ölüm de; Azrail’in (aleyhi selam) beden yönetimine el koymasıdır. Bunu da en iyi ölüler bilir. Kim demiş ölüler bilmez, görmez diye! Gözümüzün önünde öldüğümüzde devreye girip açılan perdelerimizin olduğunu biliyor muydunuz?

Ne mutlu darbecilere yol vermeyenlere, darbelerden ibret alanlara! Devrimlerini kaptırmayanlara!