O Gün Vurulmayacak Uçurtmalar
Elektrik trafoları, haberleşme santralleri bombalanmış karanlıklar içinde bırakılmış bir şehir.
Karanlıklar içerisindeki şehirde, evlerden pencereye vuran gaz lambaları ışıklarını da göremiyorsunuz.
Yalnızca bombaların aydınlattığı şehirden, enkazları fark edebiliyorsunuz.
Bu şehirde 2,5 milyon insan yaşıyordu. Şu vurulan binanın enkazında kaç çocuk, kaç anne, kaç baba var şimdi.
Makarna yerken, israil evimizi vurdu, yaralandım, ağladım, annemi istedim.
Bu sözleri yaralı olarak getirildiği hastane sedyesinde, Filistinli bir yavrumuz, ağlayarak söylüyor.
Hastane dedik, aklınıza Şehir hastaneleri gibi devasa yapılar gelmesin.
Elektriğin olmadığı, ameliyatların narkozsuz yapıldığı, mahşer meydanını andıran, üç beş doktorun insanüstü gayretleriyle sağlık hizmetlerinin verilmeye çalışıldığı küçük bir bina.
Çukurova da bir toprak ağasının sahip olduğu topraklardan daha az bir alana sıkıştırılan Filistinli kardeşlerimizin şanlı direnişlerine canlı canlı şahitlik ediyoruz.
İbrahim'i direnişi, Hacer ve İsmail'in teslimiyetinin Gazze sokaklarında an ve an yaşandığına, ekran başlarında tanıklık ediyoruz.
Ashab-ı Uhdud yeniden dirildi sanki, ateş dolu hendeğe dönen Gazze sokakları Filistinlilerin Allahu Ekber sedalarıyla inliyor.
Kepçeler devamlı mezar yerleri açıyorlar. Gazzeli çocuklar mezar yerlerinde ölüme meydan okuyorlar. Birkaç dakika sonra, yüzlerce ölü bedenin topluca defin edileceği çukurlarda, yetim Gazzeli çocuklar oyunlar oynuyorlar.
Bu nasıl bir imandır Ya Rabbi, bu nasıl bir aşktır, hangi felsefeci bunun izahını yapabilir, hangi şair bunun şiirini yazabilir, hangi besteci bunun bestesini yapabilir, hangi bilim dalı bunu açıklayabilir.
Dün Gazze sahillerinde, dikişleri sökülmüş futbol toplarıyla oyun oynarken bombalanan çocukların akranları büyüdüler.
Kolları taşlarla, silahların kabzasıyla kırılan çocuklar büyüdüler.
israil'in öldürdüğü adamların, kadınların çocukları büyüdüler.
2000 yılında arkasına sığındığı babasının yanında vurulan Muhammed'in kardeşleri büyüdüler.
Filistinli taş atan çocuklar büyüdüler.
Çocuklar büyüdükçe acılar büyüdü, acılar büyüdükçe hedefler büyüdü.
Taş atan eller bugün israil'in işgal ettiği tüm topraklara füze atıyorlar.
Gazze sahillerinde oyun oynanmalarına izin verilmeyen çocuklar, deniz altından işgal altındaki topraklardaki siyonist üstlere baskınlar yapıyorlar.
Yaklaşık bir asırdır, algılarla devam eden israil efsanesi 7 Ekim'de, eski bir dozerin işgal duvarlarını yıkmasıyla sona ermiştir.
7 Ekim’de başlayan bu yıkımı ne israil'in katliamları ne de dünya müstekbirlerinin çırpınışları önleyebilecektir.
Filistinli çocuklar yeniden Mescid-i Aksa avlusunda oyunlar oynayacak, işgal edilmiş parklarında anne ve babalarıyla gökyüzünü seyredecekler.
Filistinli çocuklar kuş cıvıltıları içerisinde makarnalarını yiyip, sütlerini içecekler.
Filistinli çocuklar da tüm dünya çocukları gibi okuyup doktor, mühendis, pilot olacaklar.
Özgür olacak Kudüs, özgür olacak Mescid-i Aksa.
Kudüs sokaklarında camdan yapılmış misket oynayacak, meydanlarında uçurtma uçuracak çocuklar.
Misket bombalarından arta kalan misketler utanç müzesine kaldırılacak,
O gün vurulmayacak uçurtmalar, uçurtmaları uçuran çocuklar.
İşgal edilmiş topraklardaki son siyonist kovalanacak, son siyonist bayrak yakılacak, son mutlu bir sonla sonlanacak.
Sokak ve parklara şehit Filistinli çocukların isimleri verilecek.
Üniversitelerde direniş kürsüleri kurulacak, üniversiteler bu şanlı direnişi ders olarak okutacak.
Ebu Ubeyde kameraların karşısında meçhul olan yüzünü açacak, gözyaşlarıyla Allah’a hamd edecek.
İşgal zindanlarındaki Filistinliler, Mühendis Bergusi önderliğinde özgürlüklerine kavuşacak.
Peki biz bu mutlu sonun neresinde olacağız? israil'in önlenemez yıkılışına ne katkımız olacak?
İmam Humeyni'nin 'her Müslüman bir kova su dökse, israil'i sel alır' dediği, bir kova suyu dökebilecek takvalı, şuurlu, onurlu, bilinçli Müslümanlardan olma dileğiyle vesselam.
Ebubekir ATASOY