• DOLAR 34.642
  • EURO 36.527
  • ALTIN 2938.888
  • ...
SEMA YARAR

Yaşadığımız toplum içerisinde kadın-erkek karmaşasını çok yoğun bir şekilde yaşıyoruz.

İnsana dayalı toplumsal bir hayatı yaşadığımız için bu karmaşa gün geçtikçe büyüyor ve biz zaman içerisinde bu karmaşada kaybolup gidiyoruz.

Aslında kimse bu durumdan memnun değil. Bu karmaşadan kadın-erkek toplumun bütün kesimleri rahatsız. Bazı kirli zihinler ve çevreler hariç.

Az bir azınlığın çığırtkanlığı ve onlara tellallık eden medyanın, toplum üzerinde yapmaya çalıştığı kirli algı ve baskılar neticesinde, toplumun büyük bir kesimine aile hayatından tutun eğitim hayatına kadar, kadın ve erkek arasında sürekli çatışmanın olması gerektiği aşılanıyor. Toplumun bütün kurumlarında böyle bir yaşam tarzı olduğu, toplumun büyük bir kesiminin bunu istediği algısı verilmeye çalışılıyor.

Kadının ezildiği ve kadına özgürlük söylemleriyle toplumda sürekli çatışma vurgusu yapılıyor. Meydana getirilen çatışmalar neticesinde kadının ve erkeğin sürekli birbirinin rakibi olduğu mesajı bilinçaltına yerleştirilerek, çatışmaların artmasına neden oluyor. Özellikle bu yönde yoğun bir şekilde telkinler var.

Toplumun bilinçaltına yerleştirilmek istenen kadın ve erkeğin birbirinden farklı olan fıtri özelliklerinin değiştiği algısını vermek...

Özgürlük, eşitlik gibi kavramlar, kadının kendi kendine yetebilir düşüncesi maalesef kadına aradığı huzuru ve mutluluğu vermedi veremez de.

Aksine bu düşünce erkeği mutsuzluğa iterken kadını da bir o kadar mutluluktan uzaklaştırıyor.

Bu tür projeler toplumun dengesini alt üst ediyor. Ailede ve toplumda hem kargaşa hem de mutsuzluğa sebep oluyor.

Oysaki kadın ve erkeğin görevi ve rolü farklıdır. Yüce yaradan herkese fıtratına uygun roller vermiştir. Herkes kendisine verilen role uygun yaşarsa, ona göre hareket ederse, sınırlarını bilirse işte o zaman dünya yaşanılabilecek bir yer olur.

Ne yazık ki Müslüman halkımızı yozlaştırma, özünden koparma faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürmeye devam ediyorlar. Bu da toplumumuzu hiçliğe, belirsizliğe, hatta felakete doğru sürüklüyor.

Dört bir koldan ifsat projeleri hayata geçirilmeye çalışılıyor. İletişim teknolojisinin gelişmesi, aile kurumunu dağıtmak, parçalamak isteyen şer odaklarının işini kolaylaştırıp ellerini güçlendiriyor.

Verilmek istenen; kadınlar eziliyor, kadınlara özgürlük algısı bilinçaltına yerleşince ne yazık ki toplumda büyük değişim ve başkalaşım yaşanıyor.

Yani toplum içindeki karmaşa bütün kesimlere sirayet etmiş. Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini unutup sorumluluklarını yerine getirmeyince aile içerisindeki sevgi, saygı, muhabbet yerini sevgisizliğe, saygısızlığa bıraktı.

Giyim-kuşamımızdan tutun aile yaşantımıza kadar her şeyimiz aslımızdan uzak…

Ceplerimize kadar giren ve her türlü ahlâk dışı şeyleri barındıran teknolojik ürünlerin doğru kullanılmaması neticesinde, tek tipleşen ütopyanın hegemonyasında kendine yabancı, değerlerine düşman, çevresine karşı duyarsız, hırçın, bencil ve bir o kadar da zavallı bireyler…

Farklı kültürlerin etkisi altında kalmış ve sömürülmeye müsait kimseler İslamiyet’in kadın hakları konularını elbette ki kabul ve takdir etmezler.

Oysaki Yüce İslam dini kadının tüm haklarını adalet çerçevesinde kadın-erkek diye hiç bir ayırım yapmadan vermiştir. Bundan dolayı feminist hareketler İslam beldelerinde değil, kadının ezildiği Avrupa ülkelerinde ortaya çıkmıştır. Bu gerçekten bihaber olanlar yeşil feminizm üzerinden şer odaklarının aparatları haline geldiklerinin farkında değiller.

Peki çözüm ne?

Çözüm küreselleşmenin tek tipleştirmesine karşı, değerlerimizle uyumlu, kadını da erkeği de koruyan aile politikalarının hayata geçirilmesidir.