• DOLAR 34.651
  • EURO 36.47
  • ALTIN 2921.587
  • ...

Sonda söyleyeceğimi başta söylemiş olayım. Başlıkta da ifade ettiğim gibi, göçmenler herkesin önünde bir sınav kâğıdıdır, bir turnusoldür. Göçmen meselesine bakış açımız, dünyaya ne kadar insani ve vicdani baktığımızın göstergesidir.

Küresel sistemin adaletten mahrum olduğunu; İnsani değerler üzerine değil de devletlerin ve milletlerin küresel menfaatleri üzerine kurulu olduğunu en çok hissettiğimiz zaman bu zaman. İnsan değerini ve onurunu ayaklar altına alırcasına, bu insanlar çok rahat bir şekilde pazarlık konusu yapılabiliyor, küresel arenada koz olarak veya eldeki pek elverişli bir kart olarak kullanılabiliyor.

Göçmenlere bin bir hakaret edilirken, denizlerde bir o yana bir bu yana itilip nihayetinde botlar batırılırken, bu insanların bu yola niye mecbur kaldıkları konuşulmuyor. Denizler göçmen mezarlığına dönüşürken, nice umutlar ve hayaller denizlerde suyun altına gömülürken, boğulanın insanlık olduğu anlaşılmıyor.

Toplumda ve gerekse de tüm dünyada göçmen karşıtlığı öyle bir hal aldı ki, bırakın insanların denizlerde boğulmasına üzülmeyi, “müstahaklarını buldular” der hale geldi toplumlar. Şu bilinmelidir ki, bu insanlar kendi topraklarından, büyüdükleri sokaklardan ve anılarıyla dolu mekânlarından seve seve ayrılmıyorlar.

Bugün özellikle Batı ve Avrupa’nın göçmen meselesine yaklaşımındaki insanlık değerlerinden uzak bakışını anlayabiliyoruz. Çünkü bu küresel elit(!) toplumlar, sahip oldukları tüm refahı ve zenginliği göçün yaşandığı coğrafyaya borçludurlar. Bu coğrafyalarda sürdürdükleri sömürüyle bu noktaya geldi bu küresel elitler.

Bir sülüğün damarlardaki kanı emdiğinden daha şiddetli bir şekilde, bu topraklardaki yer altı ve yer üstü zenginlikleri emip sömüren Batı ve Avrupa, fakirlik ve kaos arenasına dönüşen bu topraklardan kaçan insanları zenginliklerine ortak etmek istemiyorlar.

Peki ya bize ne oluyor? Merhamet ve şefkat ile her dönem mazlumlara kucak açmış bir medeniyetin evlatlarına ne oluyor ki, bu kadar merhametten uzaklaşabiliyorlar. Medyanın ve belli kesimlerin de kışkırtmasıyla durum öyle bir hal aldı ki, memlekette yaşanan her aksaklığın ve sorunun sebebi olarak göçmenler, mülteciler görülüyor.

Öncelikle şu bilinmelidir ki bu insanlar rahat ve huzurlu bir coğrafyayı terk edip de göç etmiyorlar. Göç bu insanların ilk değil, son çareleridir. Mülteciler ve göçmenler hakkında dile getirilen onca şişirme habere rağmen, olaya insanlık onuru ve merhamet nazarından bakabilmek gerek.

Göçmenleri ve mültecileri eleştirdiğimiz kadar, ‘Mültecileri nasıl bir an önce gönderebiliriz?’ düşüncesi üzerinde düşündüğümüz kadar insanları göçe zorlayan ve dünyanın elitlerine hizmet eden sistemi eleştirmiş olsaydık, sistemi değiştirme adına bir düşünce geliştirmiş olsaydık, belki de bugün çok daha farklı şeyleri konuşurduk.

Ama şeytan işini çok iyi biliyor. Bize küresel sistemin kusurlarını, adaletsizliklerini değil, sistemin mağdurlarını gösteriyor, adeta gözümüze sokuyor. Sonuçta şeytanlaştırılan sistem ve sistemin başındaki Firavunlar değil, mazlum göçmenler oluyor.  Yine bilinmelidir ki, bu insanları göçe zorlayanlar ile göçmenleri şeytanlaştıranlar aslında aynı şeytanlar.

Şeytan bu kadar sistemli ve planlı çalışıyorken, eğer biz göçmenler, mülteciler hakkında dilimizi ve vicdanımızı temiz tutamıyorsak yazıklar olsun bize.

ÖMER ARSLAN