• DOLAR 34.654
  • EURO 36.332
  • ALTIN 2920.495
  • ...

Okul rehberlik servislerinde gençleri dinliyoruz. Hangisine kulak veriyorsak bir acı, bir inilti ve bir çıkmazlık duygusu içinde kaldıklarını fark ediyoruz. Ailelerinden şikayetçi olanlar var. Annesinin tavırlarından rahatsız olan, babasının yaklaşımından müstarip olan var. Evdeki iletişim-sizlikten dert yananlar var. Yetimliğin/öksüzlüğün gölgesinde büyümeye çalışanlar var. Aile-içi problemlerin ve aile koşullarının erkenden olgunlaştırdığı gençler var.

Bazı gençler sosyal hayatın içinde derin bir yalnızlık duygusu yaşıyorlar. Dopdolu bir kordidorda kendi iç dünyalarına çekiliyorlar. Arkadaş yoksunu bu gençler çoğu zaman kimseye güven(e)medikleri için yaşadıkları sıkıntıları paylaşmıyorlar. Herkesin arasında dolaşıyorlar ama psikolojik yalnızlığa yenilip acı içinde kıvranıyorlar.

Bazı gençler ekonomik sorunlardan kaynaklı derin bir endişe içinde boğuluyorlar. Gelecek kaygısı, gençlerin zihin dünyalarında büyük bir yer kaplıyor. Okuyup, mezun olup ancak atanamamanın ve işsizler kervana katılmanın olasılığı sürekli gençlerin beyinlerini kemiriyor. Etrafta olup bitene şahit olanların ve ailenin ekonomik durumunu dikkate alanların geleceğe dair endişe halleri arttıkça artıyor.

Ergenlik süreci içinde olan gençler, fizyolojik değişimin verdiği acılarla, sancılarla ve ağrılarla yetişkinliğe doğru yürüyorlar. Bedensel gelişmenin ve değişmenin sonucunda benliklerine yönelik değerlendirmeleri kimi zaman olumsuz olabiliyor. Öz-değerlendirme yönünde iyimser olamayan gençler içine kapanabiliyor, bu profildeki gençlerin öz-eleştiri ve utangaçlık düzeyleri yüksek olabiliyor ve bu durum duygusal açıdan onların boğulmalarına neden olabiliyor.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi gençlerin bir de sınavlara hazırlık süreçleri var. Ortaokuldan liseye geçişte bir sınav yapılıyor, bu sınavda elenen elenene… Lise biterken üniversiteye geçmek için başka bir sınav yapılıyor, bu sınavda hayalleri dökülen dökülene… Üniversite bitti derken yine sınavlar başlıyor. Her bir sınav ayrı bir stres, ayrı bir kaygı, ayrı bir panik, ayrı bir rahatsızlık anlamına geliyor.

“Başarı” denilen bir duygu ve hedef için çırpınan gençlerin zihinlerinde kopan fırtınalar, çocukluktan itibaren etkili olmaya başlıyor ve gençlik döneminde bu fırtınalar tsunamilere dönüşüyor. Bu durumun öğretim kurumlarındaki boyutu ise sürekli dilden dile dolaşıyor. Kurumların yegane varlığıymış gibi gençlerin varlıkları görmezden geliniyor. Bir arena havasında başarılı gladyatörler yetiştiriliyormuş gibi gençlerin kalp eğitimleri ve vicdani yönleri ihmal ediliyor. “Akademik başarı” denilen örtük bir girdaba kapılan gençlerin çoğu psikolojik acılarla ve ağrılarla baş başa kalıyor. Deneme puanı, sınav sonucu gibi konularda akranlarıyla/akrabalarıyla kıyaslanan gençlerin öfkeden ve üzüntüden neler yaşadıklarını anlatmak ise onların gözyaşlarına ve arasıra sığındıkları sır defterlerine kalıyor.

Biz yetişkinler neredeyiz? Biz çocukluğu ve gençliği ne çabuk unuttuk? Çocukluğun saflığını ve masumiyetini; gençliğin yalnızlığını ve ıstıraplarını hiç mi yaşamadık? Hiç mi hatalara düşmedik, yanlış yapmadık, sorun çıkarmadık?

Biz yetişkinler! Gençlerin yaşadıkları duygusal ve psikolojik zorlukları görmezlikten gelemeyiz. Gençler, bizim canımızın, yüreğimizin ve hayatımızın değerli hazineleridir. Onlar, bizim geldiğimiz yaşlardan geçip, birer yetişkin olacakları döneme hazırlanmaları gereken bireylerdir. Bu süreçte bizim vazifemiz, sadece onların ileride “iyi bir meslek” edinmeleri için baskı kurmamız, kurslara/dershanelere para yağdırmamız değildir. Değildir elbette!

Öncelikle gençlerin içinde bulundukları ruh halinin farkına varmalıyız. Ruh halleri! Yani iç dünyaları! Yani zihinsel açıdan deneyimledikleri sevinçler, hüzünler, ümitler, kederler… Yani psikolojik düzlemdeki varoluşları…

Okul rehberlik servisinde topladığımız hikayelerden yola çıkarak üç beş cümleyle derdimizi dile getirmeye çalışıyoruz. Gençlerin birtakım koşullardan/sebeplerden ötürü acı çektiklerini söylemeye gayret ediyoruz. Farkındayız, dermanı sunmada aciz kalıyoruz. Ama şunları belirtmeden de gitmiyoruz:

Gençlerin zihninde umuda dair bir pencere açın. Her şeyden önce onları dinlemeye ve anlamaya çalışın. İnanın ki en huzurlu insan; dinlenilen, anlaşılan ve anlaşıldığını hisseden insandır. Gençlerle empati köprüsü kurarak onlara ulaşmaya çaba gösterin. Onların karşısında sakinliğinizi koruyun ve sabır eşiğinizi yüksek tutun. Onlar için gizli gizli dua edin. Ve merhamet edin! Merhamet olmazsa olmazımız olsun. Gençlere merhametli bir kalple yaklaşın. Unutmayın, yeterince bakım görmeyen çiçekler solduğu gibi ilgi ve sevgiden mahrum gençler de hayatlarının baharında solup giderler. İç-dünyalarında olup bitenleri paylaşacak birini bulamayan gençler, dış-dünyadan kopup giderler. Dinlenilmeyen ve anlaşılmayan diller, suskunluğu tercih edip giderler. Onlar gitmeden evvel onlara umuda dair bir şeyler anlatın.

Gençlerin zihninde umuda dair bir pencere açın.

 

Dr. Eşref Nas ( Konuk yazar )