İİT beklendiği gibi
İslam İşbirliği Teşkilatı acilen toplandı. Türkiye'nin çağrısıyla bu toplantı gerçekleşti. ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyacağını açıkladıktan sonra böyle bir toplantı için çağrı yapıldı. Zaten bu İslam İşbirliği Teşkilatının kuruluşu da 1969`da Mescid-i Aksa'nın yakılmasından sonra olmuştur. 57 İslam ülkesinin üye olduğu bu birlik, BM'den sonra en büyük uluslararası kuruluştur.
Ancak 57 ülkenin varlığı bir terörist İsrail devletinin cinayetlerini, vahşetini ve Mescidi Aksa'ya yönelik saldırı ve hakaretlerini engellemeye yetmiyor. Bu ülke yönetimlerinin bazılarının Siyonistlerden daha fazla İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık yaptıklarını üzülerek görmekteyiz. Tabi bu durumu bilen emperyalist ABD 'bu köle ruhlu kâhyaları' kendi emelleri doğrultusunda kullandıkça kullanıyor.
'Kudüs esaret altındayken gülemem' diyen Selahaddin-i Eyyubi, 'Kudüs Müslümanların namusudur' diyen Sultan Abdülhamit gibi izzet sahibi liderler yerine, emperyalist ABD ve Siyonist İsrail'le işbirliğinde zillet içerisinde olan beyinsiz satılmışlar vardır. Her gün Kudüs'e ve içerisindeki Mescid-i Aksa'ya saldırılar olmakta, Müslümanlara her türlü kötülük yapılmakta, ama bu zelil idareciler ihanetlerini sürdürmeye devam etmektedirler.
Gerçekleşen bu toplantıda Türkiye ve İran'ın bütün ısrarlarına rağmen istenen sonuç çıkmadı. Sadece Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olarak tanınması ve herkesin buna destek olması tavsiyesi vardı. Bununla beraber Filistin halkını rahatlatacak bazı başkaca kararlar alındı. ABD son küstah kararının kabul edilmeyeceğine dair madde ise toplantının en değerli maddesi oldu. Ancak alınan kararların hiç birisinin temenniden öteye geçmemesi ise hayal kırıklığından başka bir anlama gelmiyor.
Oysa büyük umutlar bağlanmıştı bu işbirliği teşkilatına. Ümmetin izzetini koruyacak bir karar çıkamaz mıydı? Küfür cephesinin azgınlığına, taşkınlık ve saldırılarına karşı bir savunma da mı yapılamayacak? Ne zamana kadar küfrün bu katliamlarına seyirci kalacağız? İslam'ın kutsal değer ve sembollerine karşı hakaret ve saldırılarına daha ne kadar katlanmak zorunda kalacağız? Bir mümin olarak izzet ve şeref içerisinde bir adım atamayacak mıyız?
İşte bütün bir ümmet bu beklentiler içerisindeydi. Ama beklendiği gibi acziyet ifade eden bir kararlar dizisi çıktı. Hiçbir müminin hissiyatına tercüman olmadı. Beklentileri ve özlemleri kursaklarında kaldı. Onlara yol gösterecek ve ümmetin izzetini ayağa kaldıracak bir karar ise yine hayallerde kaldı. Selahaddin-i Eyyubi'nin mirası olan 'İslam ve Müslümanların birliği' görmezlikten gelindi. Sultan Abdülhamit'in 'Kudüs Müslümanların namusudur' emaneti sahipsiz kaldı.
Hadi diplomatik ve ticari ilişkilerinizi kesmediniz. Bari bunları gözden geçirmek gibi bir adım dahi atamaz mıydınız? Dört tarafı Müslümanlarla çevrili, bir Siyonist Yahudi terörünü bastıracak bir imani silkiniş yok mu? Mahşerde Allah'a nasıl hesap vereceksiniz? Hürmeti çiğnenen Mescid-i Aksa, sokak ortasında infaz edilen mazlum Müslümanlar ve ırzları çiğnenen Müslüman bayanlar bütün bunların vebali kimin boynundadır?
İslam İşbirliği Teşkilatı, artık bunca zulüm, ihanet, katliam ve İslam'ın şiarlarına saldırılar karşısında sessiz kalamaz. Kendisine yakışanı hemen, geç kalmadan yapmak zorundadır. Birliğin farz olduğu dinimizde, sorumluluk sahibi herkes/idareciler (bu teşkilatın sorumluları) hemen harekete geçerek vebalden kurtulmak için ilk somut adımı atmalıdır. Dünyadaki izzet ve şerefleri için bu bir zorunluluk olduğu gibi, esas itibariyle ahirette verebilecekleri bir hesap ile Allah'ın huzuruna gitsinler. Aksi takdirde dünyada müminlerin nezdinde zelil olacakları gibi, ahirette bütün bu kötülüklere karşı sessiz kalmanın vebali ile hesap vereceklerdir.
Şimdi yeniden bir fırsat ortaya çıkmıştır. Kudüs ve Mescid-i Aksa, ayet ile önemi bize bildirilmiş bir konudur. Müslümanların ilk kıblesi ve hiçbir zaman önemini yitirmeyecek olan bir meseledir. İşte şimdi Selahaddinvari bir bilinçle, bir iman ile birbirimizle kenetlenelim, ayağa kalkalım ve Kudüs'ün özgülüğü için saf saf olalım. Bütün ayrılıklarımızı, ihtilaflarımızı, önceliklerimizi, ulusal meselelerimizi aklıselim ile bir zemine oturtalım ve Abdülhamit'in ifadesiyle namusumuza sahip çıkalım.
İslam İşbirliği Teşkilatı bu iş için en uygun zemindir. Bu teşkilat bu ümmete öncülük ederek esas sorumluluğunu yerine artık getirmek zorundadır. İdarecilerimiz de 'ak bir yüzle' Allah'ın huzuruna varmak istiyorlarsa, bu teşkilatı müminlerin amaçları doğrultusunda harekete geçirmek zorundadırlar. Ya Allah...