Açlık Sınırında Geçinmek
Aşırı fiyat artışları, geçim zorluğunu her gün biraz daha kendini hissettiriyor. Bu fiyat artışları ekonomik bir darboğazı da işaret ediyor. Salgın bahane edilerek, astronomik oranlarda zamlar yapıldı. 'Bu durum geçicidir, tekrar eski seyrine döner iyimser yaklaşımları' yerini yeni ve daha can yakıcı zamlara bıraktı. Bu kötü gidişat daha kalıcı ve etkileri daha fazla hissedilir bir duruma dönüştü.
Dünya genelinde bir ekonomik krizin yaşandığı doğru, ancak bu durumun; içerdeki bir takım açgözlülere fırsat vermemesi gerekirdi. Bu sancılı süreçte çok daha ciddi tedbirlerin alınması, halkın cebine göz dikenlerin; hak ettikleri bir ceza almaları lazımdır. Fırsatçıların bu salgını bahane ederek ortaya koydukları aşırı zam yapma insafsızlığı, halkın geçim darlığından açlık sınırının altına doğru hızla sürüklemeye devam ediyor.
Araba ve konut fiyatlarının 2-3 kat arttığı, dövizin ve altının aşırı bir artış gösterdiği bu süreçte; halkın alım gücü aynı oranda yarı yarıdan daha fazla azaldı. Belli bir maaşı olanların geçinemediği bu günlerde, işsizlerin ve işten çıkarılmış olanların karşı karşıya kaldığı zorluğu ifade etmek ise imkânsızdır. Halkın büyük bir kısmı yoksulluk ve açlık sınırı altında hayata tutunmaya çalışmaktadır.
Türk-İş, Mayıs ayında yaptığı araştırmaya göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 2.400 TL, yoksulluk sınırını ise 7.900 TL olarak belirlemiştir. 3 milyona yakın memurun yoksulluk sınırında, 12 milyon asgari ücretlinin ise açlık sınırında geçinmeye çalıştığını; hiçbir geliri olmayanların geçimlerini nasıl sağladıklarını ise gerçekten merak konusudur.
Veriler hiç de iç açıcı değildir. Ben markete gittiğimde, karşılaştığım aşırı fiyat artışı karşısında çaresizliğimi ifade ediyorum. Salgından önce 150-200 TL'ye doldurduğum market sepetini, şimdi 500-600 TL'ye bile dolduramıyorum. Aşırı fiyat artışlarının/zamların milleti bunalttığı bu darboğazın daha fazla uzun sürmemesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekmez mi?
İnsanların geçinemediği, evine ekmek götüremediği ve büyük ekonomik buhranın bizi çepeçevre sarmaladığı bu zorlu süreçte, acil bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu sorunların görmezden gelinmesi, salgının, iç ve dış mihrakların bahane edilerek çözüm bulunmaması halinde; bizi çok daha büyük ekonomik çıkmazlarla karşı karşıya bırakacaktır. Kafamızı kuma gömmeye, gerçekleri saklamaya ve kriz karşısında çaresizlik sergilemeye gerek yoktur. Acil çözüm iradesi derhal ortaya konulmalıdır.
'Ekonomik krizi hemen bitirelim' demekle bu işin hemen çözüme kavuşmayacağını elbette biliyoruz. Ancak açlık sınırında ve daha kötü şartlarda hayatı sürdürmenin çok daha zor olduğunu bilmek gerekir. Devletteki aşırı israfın, devlete yapışmış kenelere peşkeş çekilen rantın ve azgın bir azınlığın aşırı tüketim ve eğlence çılgınlığının önüne geçilmesi gerekmektedir.
Sosyal bir hukuk devletinde bunları istemek en doğal hakkımız değil mi?