• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Kapitalizmin en önemli ayaklarından biri olan moda, toplumumuzu çok ciddi bir şekilde çıkmaz sokağın sonuna getirmiş bulunmaktadır. Kendi değer yargılarımızın tamamen yok sayıldığı bir yaklaşım tarzının söz konusu olduğu bu süreçte, insanımız çok gönüllü bir şekilde modanın/çıplaklığın bir aracı haline gelmiş bulunmaktadır.

Tüketim çılgınlığı 'mecburidir' algısının oluşturulduğu kapitalist anlayışta, daha çok üretmek, daha da çok tüketmek ve bu durumu sürekli hale getirerek daha çok kazanmak ana prensiptir. Kapitalistçe kazanma/sömürme sürecinde hiç bir toplumun değer yargılarının bir kıymeti yoktur. Hele İslam inancının, kapitalist sistem nezdinde hiçbir kıymeti olmadığı gibi; yok edilmesi gereken esas hedef olarak değerlendirilmektedir.

İşte bu vahşi kapitalist anlayış, insanları 'moda' adı altında en büyük sömürü çarkının dişlisi gibi etkisi altına almış bulunmaktadır. Üç ayda bir, hatta ayda bir stillerin, renklerin ve şekillerin değiştirilerek 'yeni moda' adı altında insanlar, büyük bir tüketim çılgını haline getirilmiştir. Yeni stillerin ve yeni renklerin 'alınması mecburidir' algısıyla reklamlar, tanıtım filmleri ve vitrinlerdeki teşhirlerle insanlar kapitalist çarkın 'bilinçsiz bir dişlisi' haline getirilmeye devam edilmektedir.

'Yeni moda' ürünlerinin her seferinde değişik ve albenili olması için kapitalizmin bütün acımasız unsurları büyük hassasiyetle(!?) çalışırlar. En büyük çalışmaları ise 'yeni moda' adı altında, daha çok çıplaklığı yaymak olmaktadır. Bu çıplaklık projelerini de daha çok kadınların giysileri üzerinden sürdürmektedirler. Bu proje, kız çocukları üzerinden, yetişkinlere varıncaya kadar çok vahşi bir anlayış ile sürdürülmektedir. Her yeni moda, yeni bir çıplaklık anlayışını bize dayatmaktadır.

Peki, bizim bunda hiç kusurumuz yok mu? Elbette yönümüzü batıya çevirdiğimizden beri, inancımızı ötekileştirdik ve hayatımızdan söküp atmak için gönüllü olarak kapitalizme/günahkarlığa yardım ettik. İnancımızı hayatımızdan çıkarınca da, istikametimizi kaybettik. Değer yargılarımızın, yememiz-içmemiz, giyinmemiz ve hedeflerimiz üzerinde hiçbir etkisi kalmadı. Helal-haram dairesi birbirine karıştı. Bizim açımızdan 'neye göre ve kime göre' giyindiğimizin bir anlamı kalmadı.

Oysa bir Müslümanın giyinirken, neye göre ve kime göre giyinmesi gerektiği apaçık ortadadır. Bu kesin inanca rağmen, hala modaya/çıplaklığa prim verecek anlayışlarla hayatımızı sürdürüyorsak çok ciddi bir kimlik/inanç bunalımı içerisindeyiz demektir. Bilinçsiz, gayesiz ve bulanık bir zihin dünyasıyla, sadece başkalarının/küfrün bir oyuncağı haline gelmekten başka bir seçeneğimiz kalmaz. Bugün tam da maalesef bu durumu yaşıyoruz.

Batıya rağmen, bizim 'Kıblemiz' var ve yönümüz oraya dönük olmalıdır. Kapitalizme rağmen bizim inancımız var ve hayatımızın her tarafını kâmil bir şekilde düzenlemiştir. Modaya rağmen bizim hayat tarzımız, örf ve adetlerimiz var, bu çerçevede giyinip kuşanmayı sürdürmeliyiz. Küfre rağmen inancımız doğrultusunda giyinmeli, iffeti ve izzeti tercih etmeli; moda adı altında çıplaklığı ve zilleti ayağımızın altına almalıyız.

İnançları doğrultusunda giyinip kuşananlar ve hayatlarını bu çerçevede sürdürenler değer görür ve izzet içerisinde yaşarlar. Başkalarına benzemeye çalışarak giyinenler, değerlerinden ve inançlarından vazgeçenlerin başkalarının zelil bir hizmetkârı olmaktan öte bir değerleri olmayacaktır.