• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Doğu Türkistan'da, Çin tarafından tarifi imkânsız zulümler işlenmektedir. Burada yaşayan Uygur Türkleri, sırf Müslüman kimliklerinden dolayı komünist Çin hükümeti eliyle büyük bir kıyıma tabi tutulmaktadır. Her gün yeni bir zulüm haberi gelmektedir. Bu yapılan zulümler sistematik hale getirilmiş ve artan bir saldırı anlayışıyla devam ettirilmektedir.

Milyonlarca Müslüman Uygur, toplama kamplarında, inançlarından vazgeçmeleri için işkencelerden geçirilmektedir. Bütün dünya buna şahit olmasına rağmen bu zulme sessiz kalmayı tercih etmektedir. Bu sessizlik de sadece bu insanların Müslüman olmalarından dolayıdır.

Tıpkı 1930-1940 yıllarında Türkiye'de olduğu gibi camiler yakılıp yıkılmakta ve başka amaçlar için kullanılmaktadır. Son dönemde binlerce cami ve mescid ya yıkılmış ya ibadete kapatılmış ya da eğlence mekânına çevrilerek büyük bir zulmü ortaya koymuşlardır. Putperest Çinliler ilk defa bu zulümleri yapmıyorlar. Yıllardır haksız yere işgal ettikleri doğu Türkistan'ı sistematik bir şekilde İslam'dan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.

Müslüman Uygurlar, bırakın ibadetlerini rahatça yapmayı çocuklarına Müslüman ismi bile koyamıyorlar. Büyük bir asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Kendi kültürel değerlerini öğrenip yaşamaları yasaklandığı gibi, dinlerini öğrenmeleri de yasaklanmış durumdadır. Kur'an öğrenilmesinin ve öğretilmesinin yasaklanmış olduğu bu mazlum coğrafyada; yeni neslin dinsiz/İslamsız yetişmesi için her türlü entrikaya başvurulmaktadır.

Kendi coğrafyalarında parya deniliyor ya, bu tam da Müslüman Uygurlar için söylenmiş gibi. Kendi ülkeleri işgal altında, yetmiyormuş gibi şimdiler de dinlerinden ve milliyetlerinden koparılmak için her gün acımasızca tahribatlara ve katliamlara tabi tutulmaktadırlar. Uygurca yasaklanmış, Çince resmi ve günlük konuşma dili haline getirilmiştir.

Aile kavramı yerle bir edilmiş, Çinli erkekler Müslüman ailelerin içine zorla yerleştirilerek büyük bir tahribat örneği sergilenmektedir. Müslüman çocuklar, ailelerinden rızaları dışında alınarak putperest Çinlilerin yanına verilmekte, çocukların dinsiz/İslamsız yetişmeleri hedeflenmekle beraber kendi kültürlerini ve dillerini de unutmaları sağlanmak istenmektedir.

Hele son dönemde seslerini duydurmaya çalışan bu mazlumları, ABD ajanı olarak nitelendirmek kelimenin tam anlamıyla katmerli zulmün ta kendisidir. Türkiye'deki solcu artıkları ve Maocu kalıntılarının, büyük bir heyecanla bu alçakça iftiraya girişmeleri ise zalim babaları Çinli komünistlerin son direktifi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Doğulu batılı her türlü emperyalist kan içicilere zillet duygusu ile hizmet edenlerin, bu mazlumların ah-vahlarını duyamayacak kadar sağırlaştıklarını, bu dehşet zulmü göremeyecek kadar körleştiklerini ve bu insanlık krizini hissetmeyecek kadar kalpsizleştiklerini görmek şaşırtıcı olmamalıdır. Ama daha dehşet olanı ise bu mazlumların sesini bastırmak için alçakça bir iftiraya başlamalarıdır. Hakkını arayan herkese bir kulp bulup daha derdini anlatamadan mahkûm etmektir. Bu iftira ve kara propaganda operasyonları ise bütün zalimlerin, kan içicilerin ve onların taşeronlarının ortak paydasıdır.

Türkiye'deki medyanın, bu zulme kör ve sağır olması ise Çin zulmüne ortak olmaktan başka bir anlamı bulunmamaktadır. Bütün duyarlı kalplerin bu çığlığı duyması, bu zulmü lanetlemesi ve bu çığlığın bütün dünyaya buyrularak çözüm bulunması için gayret sarf etmeleri gerekmektedir.