• DOLAR 34.426
  • EURO 36.481
  • ALTIN 2848.562
  • ...

Önceki yazımızda bazı fıkhi hükümlerde din hukuk ayrımının olabileceğini ve bu türden hükümlerin toplumsal yönü olmayan bireysel ibadetlerle alakalı olduğunu ifade etmiştik. Bu yazımızda ise islam fıkhının temel özelliği olan din hukuk ayrılmazlığını işleyecek ayrıca hukuki olduğu halde dini sorumluluğu olmayan hükümlerin varlığından bahsedeceğiz. Evvela İslam fıkhının hükümleri genel olarak hem dini boyutu olan hem de hukuki boyutu olan kurallardır. Yani İslam fıkhının kuralları hem dünyevi anlamda devlete karşı hukuki sorumluluk, hem de uhrevi anlamda Allah'a karşı dini sorumluluk meydana getirir. Bundan dolayı İslam fıkhı beşeri hukuka göre daha etkili ve daha avantajlıdır. Zira beşeri hukukun ahlaki ve vicdani boyuttan öteye din, ahiret düşüncesi gibi içten caydırıcı etkili bir gücü yoktur.  Bu tür hükümler genel olarak Aile hukuku, borçlar hukuku gibi insanlar arasındaki ilişkiler ve ceza hukuku ile alakalı kurallardır. Bu kurallar devletin hukuku haline gelerek kanunlaştırıldığı zaman dini olmakla beraber hukuki kurallara dönüşür. Ancak bu hükümlerin hukuki bağlayıcılığının olması için yargı yoluyla karar alınması gerekir. Aksi takdirde dini hükümler olarak kalmaktan öteye geçemez. Bu kurallar İslam'ın temel ilkelerine veya gerçeğe aykırı olmadığı sürece muteber olan fıkhi mezheplerden birini esas almış olsa da herkes için bağlayıcı olur ve farklı mezheplere mensup vatandaşlar da bu kurallara uymak zorunda olup kimse mezhebini öne sürerek bu kuralların dışında tutulamaz.  

Ayrıca bazı hükümler de vardır ki hukuki anlamda bağlayıcılığı olmakla beraber dini anlamda bağlayıcılığı yoktur. Yani bu konuda mahkemeye karşı hukuki sorumluluk doğurmakla beraber Allah'a karşı dini bir sorumluluk söz konusu değildir.  Bu tür hükümler İslam'ın ilkelerine aykırı olan kanunlar veya gerçeğe aykırı verilen yargı kararlarıdır. Örneğin haklı olduğu halde mahkeme karşısında haksız duruma düşen veya haksız olduğu halde haklı duruma düşen kişi dünyevi ve hukuki olarak mahkeme kararına uymak zorundadır ancak bu Allah katında onu haklı veya haksız yapmamaktadır. Yani dini açıdan bu hukuki kararın bir bağlayıcılığı yoktur. Zira     Peygamber Efendimiz (S.A.V) bu hususta şöyle buyurmuştur:  “Ben sadece bir beşerim. Sizler bana yargılanmak üzere geliyorsunuz. Belki sizden biriniz, delilini getirmekte diğerinizden daha becerikli ve daha üstün anlatımlı olabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum.” (Buhârî, Şehâdât 27, Hıyel 10, Ahkâm 20;) Ancak İmam Ebu Hanife hukuk ile din arasındaki çelişkiyi önleyip hukuki anlamda istikrarı sağlamak adına bu konuda ayrıma gitmiştir; ona göre hakimin gerçeğe aykırı olarak aldığı yanlış karar akit ve fesih ile ilgili ise bu kararların dini anlamda da bağlayıcılığı olmakla beraber akit fesih dışında borç hak gibi hususlarda alınan yanlış kararların dini bağlayıcılığı yoktur.