• DOLAR 32.538
  • EURO 34.921
  • ALTIN 2430.048
  • ...

İslâm hukuku sahip olduğu esnek yapısı itibariyle bütün zamanlara ve şartlara hitap edebilmekte, bunun sonucu olarak da İslâm'da bazı hükümler zamana ve şartlara göre değişebilmektedir. Bu gerçek İslâm fıkhında "Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkâr edilemez" kaidesiyle ifade edilmiştir. Ancak bu kaidenin ayrıntısına bakıldığında bundan İslâm'ın esas hükümleri değil, örfe ve maslahata dayalı hükümlerinin kastedildiği görülecektir. Dolaysıyla bu kaideyi "İslâm'ın örfe ve maslahata dayalı hükümleri zamana göre değişebilir" şeklinde ifade etmek daha doğru olacaktır. Değişmeyen İslâm'ın esasları diyebileceğimiz hükümler Kur'an ve Sahih Hadislerde net bir şekilde ifade edilmiş, muteber bütün Âlimlerin karar birliği ile kabul ettikleri sabite hükümlerdir. Bunlar İslâm'ın sabiteleri olup hiçbir zaman ve şartta değişmeleri mümkün değildir. Bu türden olan hükümlerin özellikle ibadetler, aile/evlilik, mahremiyet, miras ve sınırlı sayıda bazı ceza türleriyle ilgili temel hükümler olduğunu söyleyebiliriz. Bunların dışında kalan özellikle insanların mali, sosyal ve siyasal ilişkilerini belirleyen alışveriş/muamelat, devlet yönetimi/siyaset ve hatta genel cezalar ile ilgili hükümler zamana ve şartlara bağlı olarak değişebilen hükümlerdir. Allah ve Rasûlü bu alanlarda temel ilkeler belirleyip çok ayrıntıya girmeyerek bu alanları bir nevi zamanın şartlarına bırakmışlardır.

Hulefa-i Raşidin dönemine bir göz atacak olursak zamana göre birçok hükmün değiştiğine şahit olabiliriz; Peygamber Efendimiz (S.A.V.) döneminde Kur'an toplu hale getirilmediği halde Hz. Ebubekir, şatların değişmesiyle yazılı olarak bir yerde toplanması kararını almış ve uygulamıştır. Hz. Ömer döneminde de bu bağlamda birçok örnek bulunmaktadır. Örneğin; İslâm'ın ve Müslümanların güçlenmesiyle, İslâm'a ısındırmak için kâfirlere ve yeni Müslüman olanlara (Müellefetu'l-Kulub) verilen zekât uygulaması artık ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle durdurulmuştur. Bu bağlamda birçok örnek bulunmaktadır. Ancak bu hükümler, amacı belli olan şartların değişmesiyle değişebilen türden hükümlerdir. Zira bunlardan hiç biri İslam'ın temel ilkeleri olan ibadetler, kadın erkek mahremiyeti, miras ve temel ceza hukukuyla alakalı değildir. Genelde siyasi ve toplumsal gerekçeler ile alınmış geçici kararlardır. Örneğin; Hz. Ömer'in kıtlık döneminde hırsızlara el kesme cezasını uygulamaması veya yukarıdaki örnekte Müellefetu'l-kulub'a zekât verilmemesi geçici olarak alınmış kararlar olup bu hükümlerin tamamıyla İslam hukukundan kaldırılmasına dönük uygulamalar değildir.

Bununla beraber zamana göre değişebilen hükümleri belirleyecek ve buna karar verebilecek işin ehli olan İslâm Âlimleridir. Onlar da bunu ancak İslâm'ın belirlediği ilkelere uygun doğrultuda yapmak durumundadırlar. Bundan dolayı İslâm Âlimlerimiz bunu belli bazı ölçülere bağlamış ve bunu Fıkıh Usûlü adı altında sistemleştirmişlerdir. Bu ölçüler dışında hiç kimse kendi aklını ve gerekçelerini öne sürerek zamanın şartlarına göre bazı hükümlerin değiştiğini iddia etme yetkisine sahip değildir. Tarihte bu ölçülere uymadan hükümlerin değiştiğini iddia edenlerin iddiaları İslam Âlimleri tarafından reddedilmiş ve İslâm ümmeti içerisinde kabul görmemiştir.  

 Sonuç olarak İslâm fıkhı ne zamana hitap edemeyecek şekilde donuk, ne de zamanın şartlarında kaybolacak şekilde ilkesizdir. İslam'da hükümlerin değişim ilkeleri ve kurallarını göz ardı edenler ya ifrata kaçıp İslâm'a aykırı hükümler vererek İslâm'ı ilkesiz hale getirmekte. Veya tefrite düşüp eski fıkıh kitaplarında o zamanın şartlarına göre belirlenmiş hükümleri İslâm'ın kendisi olarak görüp zamanın şartlarına hitap edemeyen donuk bir İslâm anlayışı ortaya koyarak İslâm düşmanlarına fırsat vermektedirler.