SİYASETTE DİK DURUŞ
SİYASET GEMİSİ / HÜSEYİN KAYA / DOĞRUHABER
“Siyasette dik duruş” nedir diye sorsak sanırım birçok kimse “Siyasette ilke, inanç ve görüşlerde sebat etmek, yamulup çark etmemek, temsil edilen düşüncenin onurunu korumak” olarak cevaplayacaktır.
Bazıları “sırtı kamburlaştırmamak, baş yüksekte, göğüs ilerde durmak” şeklinde de cevap verebilir; ama o siyasette değil de “askeri dik duruş” kısmına girer.
“Bunlar da nereden aklına geldi?” diye soruyorsunuz tabii.
Cevaplayayım: Farklı siyasi çevrelere şirin görünmek için yapılan hareketleri görünce aklıma bu geldi.
İki resim var önümüzde.
Biri Kemal Kılıçdaroğlu, diğeri ise Binali Yıldırım`a ait.
Biri CHP genel başkanı, diğeri AK Parti genel başkanı.
Biri Dersimli, diğeri Erzincanlı.
Kemal Kılıçdaroğlu`nun akrabaları Zazaca konuşur; ama o “Horasan Türkmeni” olduğunu iddia eder.
Binali Yıldırım ile ilgili Milli Gazete yazarı Adnan Öksüz`den bir alıntı yapayım: “Binali Yıldırım Erzincan`ın Refahiye ilçesinden bilinir. Ama ataları Ağrı`dan Erzincan`a gittiler.. Ailenin Kürt olduğunu Ağrı`da birçok kişi de bilir..”
Ve bu iki isim de kalabalığa/vekillere karşı “bozkurt işareti” yapıyor!
Bu arada “dik ve kararlı” bir duruş sergiliyorlar.
Yani öyle görünüyor.
İÇİNE NUR SERTER KAÇMIŞ
Fransa'da aşırı sağcı Cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen, temaslarda bulunmak için Lübnan`ın başkenti Beyrut`a geldi. Le Pen, Lübnan'daki temaslarına bir süre devam etti. Başmüftü Abdellatif Deriane ile gerçekleştireceği görüşme için Deriane'nin ofisine gelen Le Pen'e, bir başörtü uzatıldı. Le Pen buna tepki gösterdi. 2015 yılında Kahire ziyaretinde Baş Müftü Ahmed El Tayeb ile gerçekleştirdiği görüşmesinde başını kapatmadığını söyleyen Le Pen, "Büyük Müftüye saygımı iletirsiniz; ama kapanmam" ifadelerini kullandı. Başını kapatmayı reddeden Le Pen, görüşmeyi de iptal ederek kaçarcasına ofisten ayrıldı.
İçine Nur Serter kaçmış bu kadının “örtü düşmanlığı” dikkatinizi çemiş ve öfkelenmenize sebep olmuş olabilir. Ama bana sorarsanız daha ilginç bir konu var.
Alın size bir örnek daha…
Bir süre önce Cezayir gezisine çıkan cumhurbaşkanı adaylarından Emmanuel Macron da yerel bir televizyon kanalına verdiği söyleşide, Fransa'nın sömürgecilik tarihinin "insanlığa karşı bir suç" olduğunu söylemişti. Macron, "Sömürgecilik gerçek bir barbarlık, bu geçmişimizle yüzleşerek, bu fiilleri işlediğimiz kimselerden özür dilemeliyiz" sözleri ülkede büyük polemik ve tepkilere yol açmıştı.
Fransa`da 7 Mayıs`ta cumhurbaşkanlığı seçimi var ve adaylar kazanmak için var güçleriyle uğraşıyorlar.
Ama Fransa cumhurbaşkanlığı seçimi adaylarından biri bu süreçte Beyrut`ta, bir diğeri Cezayir`de çalışma yürütüyor.
Demek ki neymiş…
Fransız siyasetçiler, Fransa`nın sınırlarını, Fransa ile sınırlı tutmuyorlar.
İYİ BİLİRSİNİZ!
Kadıköy`de bulunan Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne gelen bir kişi binayı kundaklamaya çalıştı, benzinle kapıyı ateşe verip kayıplara karıştı.
Laikçi çevreler kıyameti koparıyor.
Cumhuriyet'ten Işıl Özgentürk, "Aklıma Madımak olayı geliyor. Ürperiyorum. Siz yakmayı iyi bilirsiniz" diye yazdı.
Madımak tezgâhından, profesyonel tahrikçinin bağlantılarından, CHP`li mülki amirlerden, dönemin hükümetinden söz edilebilir, öyle değil mi?
Aslında çok şey söylenebilir; ama ben yine de bir tek cümle ile konuyu özetleyeyim: “Siz iftira atmayı ve mağduriyet rantı yemeyi iyi bilirsiniz.”
Biraz geçmişe gidelim ve neden böyle söylediğimin izahını yapayım.
Beyoğlu`ndaki ünlü Şan Tiyatrosu 7 Şubat 1987 tarihinde çıkan bir yangında kullanılamaz hale gelmişti. Yangın sırasında Ferhan Şensoy “Muzır Müzikal” adlı oyunu sahneliyordu. Oyunda dinî kavramlara yönelik ağır eleştiriler vardı. Bu sebeple Şensoy, tiyatronun dindarlar tarafından kundaklandığını öne sürdü. Hatta daha da ileri gidip doğrudan Ulvi Alacakaptan`ın bu işi yaptığını iddia etti.
Alacakaptan olayı şöyle anlattı:
“Böylesi bir olayda kovuşturmaya ilk uğrayanlar işletmeciler oluyor. O zaman Şan Tiyatrosu`nu Ferhan ve Egemen Bostancı`nın varislerinin aralarında bulunduğu ortaklık işletiyordu. Sanıyorum yaygaranın sebebi biraz da bu. İşletenler kurtarılmak istendi. Aslında tiyatronun sahibi Surp Agop Ermeni Vakfı. Tamirat zor iş olmasına rağmen Ferhan`lar içeriye yeni bir salon yaptı. Hâlbuki azınlık vakıflarına ait binalarda zamanın parası ile 500 lirayı aşan tamiratlar Bakanlar Kurulu iznine bağlı idi. Çok değerli bir yer olmasına ve yangının üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen hâlâ tamir edilemiyor. Şimdiye kadar çoktan açılırdı. Yangından daha önce de Egemen Bostancı, tadilat yapmıştı. Bu nedenle bir iki kere mühürlendi. Egemen Bostancı bizzat Kenan Evren`e gidip izin aldı. Ayrıca yangın sırasında tiyatro, polis korumasındaydı. Girip çıkan aranıyordu. Oyun sadece dindarları rencide ettiği için değil sanat açısından da kötüydü. Taraflı tarafsız herkes eleştiriyordu. Ferhan`a yangından sonra Şehir Tiyatrosu`nda yönetmenlik verdiler. Hâlâ onun sermayesini yiyor.”
Bırakın tiyatroculuğu artık figüran düzeyinde komedyenlik bile yapamayan Müjdat Gezen`in sanat merkezini kim neden yaksın?
Mesele iyi gitmeyen işler, kesilen rant kapıları olabilir mi?
İşin içinde bir “Şan Tiyatrosu kumpası” çıkarsa kimse şaşırmasın.
ADAMINA GÖRE SORUŞTURMA
“Adamına göre hukuk, diye bir şey duyduk da ‘Adamına göre soruşturma` da ne oluyor?” diyorsunuz tabii.
İzah edeyim efendim.
Birkaç gün önce Gazeteci Cem Küçük'ün İstanbul Güngören'deki evine bir saldırı yapıldığı haberi düştü medyaya. Küçük'e ait olan ve ağabeyi Osman Küçük'ün ikamet ettiği eve, akşam saatlerinde kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişilerce ateş açılmıştı. Açılan ateş sonucu, evin camına 4 kurşun isabet etmişti.
Buraya kadar her şey normal.
Yanlış anlamayın, mevcut şartlardan dolayı saldırının normal olduğunu söylemek istiyorum, yoksa saldırıyı Cem Küçük`e yapıldığı için normalleştirmiyorum.
Keskin bir dili olan ve bazılarına pervasızca sataşan biridir Cem Küçük.
Normal olmayan şey saldırıdan kısa süre sonra 5 şüphelinin yakalanarak gözaltına alınması…
4 kurşun için 5 gözaltı…
“Polis işini yapmış, ne var bunda” mı diyorsunuz?
İyi de Güngören`de “işini yapan” polis neden Esenler`de Doğruhaber Gazetesine silahlı ve molotoflu saldırı yapıldığında işini yapmıyor?
Bırakın saldırganları yakalamasını olayı önemsemiyor ve şikayetçilere “siz de önemsemeyin” tavrı takınıyor.
Saldırganların görüntüleri var, olayı üstlenen örgüt var, binanın gördüğü zarar var; ama saldırganları yakalayan polis yok!
Şimdi anladınız mı neden “adamına göre soruşturma” dediğimi?