• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

EKMEK MESELESİ

Milattan Önce 300’lü yıllarda Diyojen’in gün ortasında elinde fenerle “adam aradığı” söylenir.

Her ne kadar “Adam gibi adamları” gördüğümüz için Allah’a şükrediyorsak da, “adam kıtlığından” da “adam kılıklıların” fazlalığından da muzdaribiz.

Adamlığı ise erkeklere has kılmadığımızı Necip Fazıl’a ait olduğu söylenen bir söz ile ifade edelim: “Adamlık cinsiyet meselesi değil şahsiyet meselesidir.”

Konumuz “Ekmek Üreticileri İşverenleri Sendikası Başkanı” ünvanı ile açıklamalarda bulunan Cihan Kolivar adındaki kişidir.

Katıldığı canlı yayında, “Ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir” dedi Kolivar.

CHP’li ve Kemalist biri…

Cihan Kolivar, tepkiler sonrası ifadeye alındı, ama dava açılsa da pek bir şey çıkmayacağını şimdiden söyleyebiliriz.

“Ekmek tüketmek ve aptallık” arasındaki bağı çözmek isteyenler araştırmaya başlayabilir.

Bir de insanları aptallaştırmak için ekmek üreten birinin nasıl sapkın bir zihin dünyasına sahip olduğu konusu var ki, modern psikoloji devreye girmeli sanırım.

Öyle ya kim para kazandığı alanı aşağılar ki?

Tabii bizim bu konuyu “Gemi”ye taşımamızın başka bir sebebi var.

İflah olmaz Kemalist kibrini, halkı küçük görmeyi, yenilenememeyi, gericiliği konuşmak istiyoruz.

Kemalistler ne zaman bir cami haberi görseler tepkileri belli ve standarttır: Önemli olan okuldur, ibadet evde de olur. Cuma namazını evde kıldıklarını iddia edecek kadar namazdan haberdar oldukları gibi hac için uluorta “Araplara para kazandırmak” ifadelerini kullanmaktan geri durmazlar.

Varsa yoksa laiklik diye höykürürler; ama Müslümanların mescidlerinde neden Kur’an için “Arapoğlunun yaveleri” diyen birine rahmet okutulmadığını sorgularlar.

Kemalistler Avrupa ülkelerinde de uygulanan alkol kısıtlamalarını hemen her zaman “laikliğe bir saldırı” olarak görmüşlerdir.

Şapka takmayı mecbur kılar Kemalistler; ama mesela şapkalı olmasına rağmen Aşık Veysel’i “köylü” diye şehir merkezine almazlar. Bu arada “Köylü ulusun efendisidir” demeyi de ihmal etmezler.

Tabii beslenme ve aptallık arasında Kemalistlerin kurduğu ilişki çok ayrı bir başlık altında incelenmelidir.

Yıllar önce bir Cumhuriyet yazarı vardı, Mustafa Ekmekçi diye.

Nüfus memuru gıcıklık olsun diye bu soyadını seçmiş olabilir; ama Mustafa Ekmekçi de tıpkı Kolivar gibi gıda ve beslenme üzerinden teoriler geliştiriyordu. Bir farkla ki, Ekmekçi çözüm önerileri de sunuyordu.

Ekmekçi’ye göre Türkiye’nin Avrupa’dan geri kalma nedeni daha az et tüketmesiydi. Çok et tüketenler daha zeki oluyordu, nitekim bunu Avrupa’nın gelişmişliğinden de anlamak mümkündü.

Peki, çok et tüketebilmek için de devletin hangi adımları atması lazımdı.

Ekmekçi’ye göre “domuz çiftlikleri” kurmak ve halkı domuz yemeye teşvik etmek gerekiyordu. Domuzlar diğer hayvanlara göre daha fazla ürediği için, et ucuzlayacak, halk daha fazla ete ulaşacak ve bol et yiyen halkımız daha zeki olacaktı.

Kemalizmin, donuk, yenilenemeyen, dünyadan habersiz zihin dünyası ancak bu kadar çözüm üretebiliyordu; ama mesela orta ve Güney Amerika’da, bazı Afrika ülkelerinde domuz yetiştirilip tüketilmesine rağmen yaşadıkları geri kalmışlığın sebebi irdelenmiyordu.

Bir de şu var.

Ekmek yiyenleri aptal olarak tanımlayan biri “Ekmek Üreticileri İşverenleri Sendikası” başkanlığı yaptığında kendisine ne denir?

Ben bir şey demeyeyim, nasıl olsa sevgili okurlar söyleyeceklerini söylemiştir.

SÖZCÜ TEFERRUAT, EKREM SAHADA

İddialar şu şekildeydi:

CHP’ye yakınlığıyla bilinen Sözcü gazetesi İBB'yle ilgili yaptığı bazı haberlerin ardından Ekrem İmamoğlu'nun hedefi haline geldi.

Ekrem elindeki en önemli gücü kullanmaya karar verdi: Zabıtalar…

İBB, 50 kişilik zabıta ordusunu Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay'ın annesinin evine gönderdi.

Biliyorsunuz Burak Akbay, 15 Temmuz sonrası “Fetö üyeliği” suçlamasına muhatap olmuş; ama ülke dışında olduğu için yakalanamamıştı. Ekrem’in zabıta ordusu da Akbay’ın annesinin evini bastı.

Polisin 15 Temmuz sonrası FETÖ’cü Akın İpek’in annesinin evini basmasını göz önünde bulunduracak olursanız, Ekrem’in nasıl bir “paralel yapı” kurduğunu da anlarsınız.

İddialara göre evde kaçak yapılaşma kontrolü yapan zabıta ekiplerinin tavırları da oldukça çirkindi. Ki bu iddialar CHP’ye yakın çevrelerde dile getiriliyordu.

Yaşanan bu olayın ardından konu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na kadar gitti.

Sözcü gazetesi, Ekrem İmamoğlu'ndan özür bekledi, ancak beklenen özür bir türlü gelmedi.

Ekrem yalnızca Ekrem değildi, özür dilemesi 16 milyon İstanbullunun küçük düşmesi anlamına gelecekti.

Yaşananların ardından Sözcü gazetesi Ekrem İmamoğlu ile ilgili hiçbir habere yer vermedi.

Bununla da yetinmedi Sözcü, aralarında köşe yazarı ve sayfa editörlerinin de bulunduğu çok sayıda kişiyi işten çıkardı ki bu da Ekrem’e bir cevap olarak algılandı.

Peki, Ekrem İmamoğlu ne dedi bu konuda?

Reddetti ve sorumluluğu zabıtaya yıktı.

“O zaman benim, basının yüzde 90'ı benim aleyhimde herkesin malı mülkü var İstanbul'da, kimin kapısına zabıta yollamışım veya baskı yapmışım. Yapsam herhalde kıyamet kopar, her gün gazeteler manşet olur. Böyle bir şey olabilir mi ya. Her yere zabıta gidebilir, benimle ne alakası var.”

İBB Başkanının daha önemli işleri vardır.

Otobüsler bozuk, metrolarda sefer iptalleri sıklaşıyor, Haliç yine kirleniyor, eski binaları boyatıp “yeni proje” diye sunmak da yetmiyor; ama yine de Ekrem’in çok işi var.

Kılıçdaroğlu’nun Amerika ve İngiltere gezilerinde ortaya çıkan hayal kırıklığından “nasıl faydalanabiliriz?” diyenlerin söylediklerine kulağını tıkamıyor.

Yani aslında Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Ekrem aynı yerde.

Kim ne derse desin “halen daha kendini taca atmamış” durumda.

“Bu 6'lı masanın işi. Halkıyla beraber düşünecek, karar verecek. Sayın Cumhurbaşkanının adayı merak etmesi bizi ilgilendirmiyor. Biz işimize bakacağız. Esas mesele 6'lı masa dimdik ayakta durmak zorunda. Ben 6'lı masanın neferiyim. Aday olma meselesi detay benim için. O en son mesele. 86 milyon insanın yüzü İstanbul'a bakıyor. Ben İstanbul'dan Türkiye'nin her yerine moral vermekle yükümlüyüm.”

Bu sözlerden ben öyle anladım, siz başka bir şey anlasanız da diyeceğim bir şey yok.

6’lı masada gerginlik had safhada ve çok sayıda “Bizans oyunu” devreye girmiş bulunmakta.

Ve Ekrem, Bizans oyunlarını en az Kemal kadar iyi biliyor.

AVRUPA ÖRNEK DEĞİLMİŞ

Sokak köpekleri bir sorun olmanın ötesinde artık can yakmaya başladı.

Bir yılda 28 çocuğun bu “sorundan” kaynaklı olarak hayatını kaybetmesi içinde halen “insani değerleri” taşıyan kişilerde infiale sebep olsa da “hayanseverlik”ten iyice sıyrılıp “hayvanperestliğe” hatta “itperestliğe” geçiş yapmış kişileri hiç rahatsız etmiyor.

Bazıları her çözüme kapıyı kapatırken bazıları ise “inancının gereği” olarak çocukları hatta köpek saldırısına uğrayan herkesi suçlama yoluna gidiyor.

Her meselede Avrupa’yı örnek gösteren bu taife nedense mesele “köpek şiddeti” olduğunda oradaki uygulamalara karşı çıkıyor.

Öyle ya Avrupa’da “sokak köpeği” diye bir şey yok!

Sahipli köpekler var ve bu köpeklerin saldırgan tavırlar göstermesi ve zarar vermesi kendisinin uyutulmasına, sahibinin de cezalandırılmasına neden olabiliyor.

Seçim sathı mailine girdiğimiz bugünlerde de hiçbir siyasi parti “köpek lobisini” karşısına almak istemiyor.

Bu da “köpek lobisini” daha da cesaretlendiriyor.

Sosyal medyada Berna Laçin adındaki kişi şunları yazdı:

“Sokak köpekleri meselesi “olmalı mı olmamalı mı” diye kestirip atılacak bir mesel değil. “Beseleyelim” ile “yok edelim” arasında da yapılacak bin tane şey var. Bu konuda birebir örnek alınacak yer de Avrupa, Amerika değil. Fare istilasıyla uğraşıyorlar şimdi.”

Doğrusu “yapılacak bin tane şey var” dediğinde “hadi bunlardan 10 tanesini say” demek ve yüzünün alacağı hali görmek isterdim.

İnanın bana insani, ahlaki ve mantıklı 2 şey sayamaz; ama neyse…

Ona verilen bir cevabı buraya alarak konuyu kapatayım:

“Örnek alınacak yer Avrupa, Amerika değilse geriye Çin kalıyor! Yersiniz artık.”

Bu seçeneğin de o “bin tane şey”in içinde olup olmadığını Laçin’e sormak lazım.