• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Organize suç örgütü yöneticisi olma suçlamasına muhatap olan, birçok kez yargılanan ve birkaç kez de cezaevine giren Sedat Peker’in söyledikleri bazı çevrelerde gereğinden fazla önemseniyor.

“Söyledikleri tümüyle doğru değildir”, demiyorum elbette; ama benzer durumlarda söyleneneler sadece “belli çevrelerde” konuşulmasına rağmen nedense Peker’in sadece “belli kişileri” hedef alması bazılarının çok hoşuna gitmiş.

Bu konuların doğru bir zeminde tartışılması ve adil bir sonuca ulaşılması elbette önemlidir.

Önce şunu net olarak belirtelim:

Devlet-mafya ilişkileri her zaman olmuş ve iki taraf birbirinden faydalanmıştır. Bunun günümüzde olmadığını iddia etmek gerçeklere gözünü kapatmaktır.

Devletin faydalandığı “gayri nizami harp unsurları”na isterseniz “mafya” deyin, isterseniz başka bir isim verin, yöntemler ve sonuçlar açısından bir şeyin değişmediğini bilmeniz yeterlidir.

Sedat Peker’in kardeşinin MİT tarafından “bazı işlerde” kullanıldığına dair haberleri kamuoyu hiç de şaşırmadan takip etti. Sedat Peker’in de “devletin elini bulaştırmak istemediği” birçok işte kullanıldığını kimse inkar edemez. Mesela PKK’nin araç yakma eylemlerinin büyük şehirlerde nasıl birden bire kesildiği pek bilinmez. Peker’in olaya “müdahil edildiği”, PKK’ye yakın Kürt sosyetesinin ve zenginlerinin arabaları yakılmaya başlayınca PKK’nin eylemleri sonlandırdığı iddia edilir. Yani söylendiğine göre olayların bitmesinde sadece “polisiye operasyonlar” tek etken değilmiş. Tabii bu söylentiler milliyetçi çevrelerde biraz daha prim yapmak isteyen Peker’in algı amaçlı olarak dolaşıma soktuğu haberler de olabilir.

Bunun dışında “eski ülkücü”lerden oluşturulmuş mafyatik bir grubun asker kökenli Ahmet Cem Ersever ile beraber Ermeni ASALA örgütünün kampını bastığına ve tam bir imha operasyonu yaptıklarına dair kamuoyunda çok güçlü bir kanaat var. Grubun içinde Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı, Tevfik Ağansoy gibi isimlerin bulunduğu söyleniyor.

Sol ve liberal çevrelerde bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı iddia edilse de aynı çevreler ASALA eylemlerinin neden birden bire kesildiğini izah edemiyorlar.

Sahte kimlikle dolaşabilen Abdullah Çatlı, milletvekili Sedat Bucak ve Polis Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın aynı araçta yolculuk yaparken geçirdikleri kaza, tabloyu ortaya koyan siyasi bir röntgen filmi olması açısından önemlidir.

Aslında devletin birilerini kullanarak alanda istediğini yapmaya çalışması Osmanlı’nın son yıllarında ve Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra yaşanan kimi olaylarda da kendini gösterdi.

Mesela Topal Osman olayı…

Topal Osman’ın “devlet görevi” ile Karadeniz’de özellikle Rumlara karşı birçok infaz, gasp ve tehcire zorlama faaliyetlerinde bulunduğu bazı tarihçiler tarafından dile getirilmiştir.

Yeni oturmaya başlayan devletle çok yakındır Topal Osman. Hatta Ayşe Hür, ondan “Mustafa Kemal’in koruması” diye söz eder.

Kimi muhaliflerin Topal Osman tarafından tehdit edildiği ve hatta infaz edildiği söylenir.

Hilafet kurumunun kaldırılmasına karşı çıkan ve mecliste Mustafa Kemal'le ve diğer bazı vekillerle sert tartışmalara girişen Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey de Ankara'da Topal Osman'ın evinde boğularak öldürülmüştür.

Ali Şükrü’nün öldürülmesi mecliste sert tartışmalara neden olunca Topal Osman’dan teslim olması istenir. Bunu reddeder ve Meclis Muhafız Taburu’nun operasyonuyla öldürülür. Kafası kesilir ve başsız cesedi Ulus Meydanında ayağından asılır.

Olayın sonucunda Mustafa Kemal, Ali Şükrü gibi önemli bir muhalifinden ve “çok şey bildiği için” artık tehlikeli bir hal almış olan Topal Osman’dan kurtulmuş olur.

Normalde Topal Osman’ın bir “hain” olduğunu ve bu nedenle öldürülüp cesedinin asıldığını düşünüyorsunuz; ama işin aslı öyle değil. Aslında hem hayatıyla hem de ölümüyle “birilerine” hizmet etmiştir Topal Osman Ağa. Nitekim 1996-98’de Giresun’da görev yapan Tuğgeneral Veli Küçük, Topal Osman için bir heykel yaptırmıştır. Meselenin tartışılması, mezkur şahsın isminin Rumların öldürülmesiyle bağlantılı olarak zikredilmesinden dolayı heykelin dikilmesi ancak 2008’de mümkün olmuştur.

Topal Osman benzeri isimler her zaman olmuştur; ama nedense kimi sol çevreler Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ortaya çıkan her “mafyatik” hareketten “sağ ideolojiyi” sorumlu tutma kolaycılığına kaçmıştır. Sağ ideolojinin bu konuda çok kolay entegre olabildiği bir gerçek; ama aslında bu alan ciddi hakimiyet savaşlarına sahne olmuş ve kimi isimler tasfiye edilmiştir. Savaş Buldan ve Behcet Cantürk’ün infazına bu açıdan bakılması gerektiğine dair ciddi iddialar var. Bunun yanı sıra Türkiye’deki hakimiyet savaşında tutunamayan “PKK’ye yakın mafyanın” Avrupa’yı mesken tuttuğunu ve oralarda ciddi işbirliklerine gittiği yönünde bilgiler de var.

Ciddi bir tahlil 6-7 Eylül olaylarındaki Kemalist etkiyi ve hatta Gezi olaylarındaki kapitalist işadamı-solcu örgüt bağlantısını ve devlet içindeki mafyatik bağlantılarını ortaya çıkarabilir sanırım.