SİYASET GEMİSİ İFTİRALARLA BAŞ ETMEK
Kürdistan Bölgesi İçişleri Bakanlığı, PKK’ye yakın medyada yer alan Tatvan nüfusuna kayıtlı Ömer Bartan’ın Türkiye’ye teslim edildiğine ilişkin haberlerin asılsız olduğunu açıklamış.
Kürdistan İçişleri Bakanlığı devamında şunları söylemiş: “PKK medyasının haberini reddediyoruz. PKK’nin Kürdistan Bölgesi Hükümetini karalama amaçlı yaptığı gerçekle örtüşmeyen saptırma haberlerini biliyoruz.”
Aslında bunu herkes biliyor da kimse bununla nasıl baş edileceğini bilmiyor.
Bu konunun en büyük mağduru olarak bizler, yalanların, iftiraların şiddeti ve büyüklüğü karşısında çoğu zaman donup kalmaktan başka bir şey yapamamışız.
Aynı anda birbirine zıt çok sayıda iftira atmış, bu iftiraları da kendine ait bir mekanizmayla yaymış ve birçok kesim ve kimseyi inandırmıştır.
Aslında karşı karşıya geldiği herkese yönelik yalan ve dezenformasyon bombardımanı ile ortamı allak bullak etmiştir.
Kendisine karşı çıkan herkesi ajanlıkla suçlamış; ama devletin resmi istihbarat kurumu ile sadece kendisi açıkça görüşmüş ve anlaşmalar yapmıştır.
Kendi dışındakileri suçlamaya fırsat bulamadığında içeriye yönelmiş ve on binlerce kişiyi ajanlıkla suçlayarak iç infaza tabi tutmuştur. İnfaz ettiği kişileri örgüt içinde “hain” ilan etmiş; ama taban kaybı olmasın diye aile ve çevresi arasında “şehit” ilan etmiştir.
Heykeli dikilen ve adına akademi açılan Mahsum Korkmaz’ın infaz edildiği gerçeği çok sonraları olayın içindekiler tarafından itiraf edilmiştir.
PKK içerisinde önemli görevlerde bulunan, sonra örgüt içi çekişmelerden dolayı gözden düşen, yargılanan ve hakkında verilen infaz emri son anda geri çekilen Selim Çürükkaya’nın “Aponun ayetleri” isimli kitabında dehşet verici örnekler vardır.
Bazı bölümlerini buraya alıyorum:
"Örgütün kayıpları, 1992 Bölge Raporları'na şöyle yansıyor: Dersim'de parti içinde cezalandırılanların sayısı 17, şehit düşenlerin sayısı 23'tür. Amed'de parti içinde cezalandırılanların sayısı 38, şehit düşenlerin sayısı 42'dir. Botan'da parti içinde cezalandırılanların sayısı 27... rakamlar uzayıp gidiyor.(..) Bir de örgüt mahkemesinde yargılanmadan, çizgiye muhalif oldukları için özel imha ekiplerince 'ipucu bırakılmadan' ortadan kaldırılanlar var. Bunların sayıları hayli kabarıktır, öldürülüp gizli mezarlara konulmuşlardır."
"Öldürülenlerin % 95'i suçsuzdur. Eğer bunlar Türk devletinin ajanları olsalardı; örgüt mahkemesinin tutanakları, ifadeleri, isimleri, resimleri örgüt gazetelerinde yayınlanırdı. Suçsuz yere öldürüldükleri için 'öldürdük' diye üstlenilmediği gibi, yaşayıp yaşamadıkları bile söylenmiyor. Ortadan kaybolanların akıbetlerini sormak suç olarak değerlendirildiğinden, kaybolanları sormamak devrimci bir anlayış olarak kabul görüyor."
"Engizek dağlarında bir metre kar var. 17 gerilla (15 erkek, 2 bayan), PKK/Vejinci ve Türk ajanı olarak tutuklanarak çırılçıplak soyundurulup işkence ediliyor. Yaşları 18-27 arasında. Terzi Cemal'in (Ali Ömürcan) görevlendirdiği beş kişilik ekip, gençlerin ellerini, ayaklarını bağlıyor, sopalarla işkence edip katlediyor.(s.308) Terzi Cemal, sorgu kasetleri ile birlikte ulu önderin (A.Öcalan) yanına geliyor. Bir müddet sonra Şam'dan alınıp Bar Elias'a getirilen Terzi Cemal, burada işkence ile öldürülüp bir çukura gömülüyor."
"Serxwebun ve Berxwedan gazetelerine, örgüte katılan yakınlarının akıbetini öğrenmek için ardı arkası kesilmeyen telefonlar ediliyordu. Onlar konuştukça ben de dinledikçe, bir canavarın cinayetlerine tanık oluyordum. (..) Kayıp listesi o kadar uzun ki, nerede ise bir kuşağın yok olduğunu gördüm. Ne isimleri, ne resimleri, ne öyküleri, ne de mezarları vardı kendileri gibi. Ve işin en kötüsü, bunların akıbetini sormak suçtu."
PKK’nin Suriye rejiminden istihbarat, Amerika’dan modern silahların kullanımı, Fransa’dan diplomasi, Almanya’dan pragmatizmi öğrendiğini biliyoruz da yalan, dezenformasyon ve bu kadar ustaca iftira atmayı nereden öğrendiğini bilemiyoruz.
Kaynağı belli olmayan bir sorunla baş etmek de zordur.