• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Kemalist solun Kemalizm’i ve Mustafa Kemal’i savunurken çok zorlandıkları iki konu vardır: Dersim ve Nazım Hikmet…

Dersim Katliamı konusunda tarihi verileri çarpıtarak Mustafa Kemal’in konudan habersiz olduğunu, hasta olduğunu iddia ediyor ve böylece sıyrılmak istiyorlar.

Seyyid Rıza idam edilmeden kısa süre önce Mustafa Kemal’in bölgede olduğuna dair kayıtlar da çok fazla dikkate alınmıyor.

Nazım Hikmet konusunda ise detayları bilmediğim için nasıl bir “aklama” operasyonu çektiklerinden tam olarak haberdar değildim. Zülfü Livaneli’nin eski bir yazısıyla karşılaşınca konuyu irdeleme gereği duydum.

Öyle ya Nazım güzellemesi yapanlar aynı zamanda Kemalist olunca ve tarihi veriler Nazım’ın Mustafa Kemal döneminde birkaç kez hapis yattığını söyleyince ortada bir çelişki olduğunu fark ediyorsunuz.

Şöyle diyor Livaneli:

 “1930’lardan sonra totalitarizme kayan CHP hükümetleri ile, Gazi’yi birbirinden ayırmak gerekir. O, hiçbir zaman Nazi hayranı ve ırkçı olmadı. Ama özellikle hastalığı döneminde her şeye hâkim olamıyordu. (…)

Atatürk’ün uşağı Cemal Granda anılarında onun Nâzım’ın kendi sesiyle plağa okuduğu şiirlerini dikkatle dinlediğini ve güzel sözler söylediğini nakleder.

Ayrıca Nâzım, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’ya gitmiş, Gazi’nin huzuruna çıkmış ve onun öğütlerine uyarak, Milli Mücadele’ye destek veren şiirler yazmıştır.”

Demek ki, 1930’lardan sonraki CHP hükümetleri Nazi hayranı ve ırkçıydı.

Livaneli, Cemal Granda’nın “Anılarından” yola çıkarak Atatürk’ün Nazım’a hayran olduğunu söylüyor.

Öyleyse ben de aynı anı kitabından kısa bir bölüm paylaşayım:

“1930 yılında Ankara’dayız. O zamanın Milli Eğitim Bakanı olan Dr. Reşit Galip elindeki bir makineyle herkesin kafatasını ölçüyor. Dolikosefal mi, Brakisefal mi? Yani biz hizmetkârların konuşmalarına göre hayvan mı, insan mı? Hatırımda kaldığına göre 77-79 gelen kafalar Dolikosefal, 81’den ileri olanlar Brakisefaldi.

Atatürk’ün başı ölçüldü. 81 çıktı.”

Evet, yıl 1930’lar ve sanırım Reşit Galip’in kim olduğunu söylemeye gerek yok!

Neyse…

Bu Kemalist solcuların canını sıkacak bir bilgi. O yüzden biz tekrar Nazım’a dönelim.

1930 öncesi neler yaşamış, beraber bakalım:

1924'te Aydınlık Dergisi'nde yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapis ile yargılanınca Sovyetler Birliği'ne kaçtı. 1928’de Af Kanunu'ndan yararlanarak Türkiye'ye döndü. Fakat tekrar tutuklandı.

28 Eylül 1927 tarihinde İstanbul’da dağıtılan bildiriler yüzünden açılan bir davada, gizli parti üyesi olmakla suçlanarak yine gıyabında üç ay hapis cezasına çarptırıldı.

14 Ekim 1928’de kelepçeli olarak götürüldüğü Ankara’da yeniden tutuklanarak Aydınlık dergisinde yayımlanan şiirleri nedeniyle hakkında yeni bir dava açıldı.

1930 yılının Temmuz ayında çıkan şiir plağının kahveler, lokantalar gibi halka açık yerlerde çalınması yasaklandı.

Hadi biraz da 1930’ların sonrasına gidelim.

Aralık 1932’de ise İstanbul’da dağıtılan birtakım bildiriler nedeniyle Nâzım Hikmet de tutuklandı, Haziran 1933 ayında Bursa’da idam istemiyle açılan dava 31 Ocak 1934 tarihinde beş yıl hapis cezası kararıyla sonuçlandı. Bir buçuk yıl yattı.

1933’te iki davası “Cumhuriyetin 10. Yılı münasebetiyle çıkan af” dolayısıyla düştü.

Birkaç şey yazdım; ama siz yine de 1930 ve öncesini dikkate alın. Livaneli’ye göre 1930’lardan sonraki CHP hükümetleri Nazi hayranı ve ırkçıydı.

Kemalist solcuları üzdüğümün farkındayım; ama maalesef tarih bunları söylüyor.

Bir de “Kürt solu”nun Nazım hayranlığı var ki, anlaşılır gibi değil.

Sadece Nazım’ın 1938’de Mustafa Kemal’e gönderdiği mektubu okusunlar yeter.

Bir de Dersim Katliamı’nın 1937’de başladığını unutmasınlar.