• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Gündem yine FETÖ ile meşgul.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “FETÖ’nün siyasi ayağını belgeleriyle açıklayacağım” dedikten sonra bir şeyler söyledi; ama tabiri caizse “dağ fare doğurdu” gibi bir şey oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan buna çok sert bir cevap verdi ve lafı hiç dolandırmadan “FETÖ’nün siyasi ayağı Kemal Kılıçdaroğlu’dur” dedi. Tabii Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile beraber İlker Başbuğ’a da cevap verdi. “FETÖ’cüleri değil başkalarını ihraç ettiniz” dedi.

Buna cevap da Genelkurmay eski başkanı Hilmi Özkök’ten geldi:

“Evet, bana diğer bir yanlış yüklenme de görevim sırasında Fetullahçıları ordudan atıp atmadığımdır. Aslında diğer bazı komutanlara da aynı konuda sorular yöneltiliyor. 2002-2006 yıllarında o zamanki adıyla 'Cemaat' olan Fetullahçılık, kanunen bir suç değildi. Kanunun suç saymadığı bir konumda olan kişiye 'Ordudan atmak' gibi ağır bir ceza verilebilir mi?”

Doğrusu Hilmi Özkök’ün söyledikleri biraz komik görünüyor.

Yani bu ülkede her şey “kanuna uygun” mu yapılıyor?

“Fetullahçılık” kanunen suç değildi de peki, mesela kanunen “Nurculuk” suç muydu?

Resmi konutta resmi bir toplantıda bir kuvvet komutanının “rakı istemesi”, dışarıdan getirtilmesi konusunda diretmesi kanunen uygun bir davranış mıydı?

Bir generalin başbakana küfretmesi kanuna uygun muydu ki, hakkında bir işlem yapılmadı?

Başbakanın eşinin başında örtü var diye askeri hastaneye alınmaması kanuna uygun muydu?

Bir genelkurmay başkanının “sözde değil özde laik olacak” diyerek “Cumhurbaşkanlığı standardı” belirlemesi kanuna uygun muydu?

Daha uzatabiliriz; ama sanırım bu kadar yeter.

MASKENİN ARDINDAKİ KİRLİ YÜZ

Amerika’nın propaganda gücü çok fazla!

Bize her zaman medyasıyla, sinemasıyla, devşirmeleriyle ne kadar adil bir sisteme sahip olduklarını anlatırlar ve genellikle de inandırırlar.

Arada bir ortaya çıkan kimi “sızıntılar” çok kirli bir tablo bulunduğunu ve bunun özenle gizli tutulduğunu hatırlatır; ama bu çabuk unutulur.

Meksika sınırında annelerinden ayrı tutulan, açlıkla, havasızlıkla ölüme giden çocukların hikayeleri bir türlü vicdanları harekete geçiremez.

İşin aslı çoğunun bir vicdana, insani bir reflekse sahip olmamasındandır.

Bakın bir “sızıntı” ne güzel izah ediyor meseleyi. Maskenin ardında nasıl kirli bir yüz olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

“Amerikan ordusunun Nazilerden “daha beter” olduğu itirafında bulunan ABD’li eski drone operatörü Brandon Bryant, Afganistan’da bir çocuğu kazara öldürdüğünde bağlı olduğu üsteki yöneticilerin kendisine “bunun sadece bir köpek olduğunu” söylediğini anlattı.”

Hayır, bu tekil bir örnek değil!

Trump’ın mazlum Filistin halkının acılarını anlamayıp zalim işgalci çeteye destek vermesi ve Amerikan halkının yarısından fazlasının Trump’ın bu kararını doğru bulması vicdan ve insani değer yoksunluğuna yeterli bir örnektir sanırım.

Zaten fitne fesat yuvası olan Beyaz Saray, “Bizim askerlerimiz hangi alçaklığı yaparsa yapsın yargılanamaz” anlamına gelen bir karara imza atmadı mı? 

ÇÖPLÜĞÜNÜZDE BOĞULUN

Gelişmiş ülkelerin elektronik atıklarını gönderdiği Afrika ülkelerinden Kamerun'da son 4 yılda 65,9 bin elektronik atık toplandığı, bunların 50,9 bin tonunun menşe ülke Fransa'ya iade edildiği bildirildi.

Bu çok önemli bir gelişme!

Fransa’nın bunca sömürü ve katliamlarından sonra şimdi de bu coğrafyayı “çöplük” olarak kullanma isteğine dur denilmeli.

Afrika bu konuda şimdilik zayıf da olsa önemli adımlar atmaya başladı.

Fransa’ya, sömürgeciliğe, yeraltı ve yerüstü kaynakların talan edilmesine karşı sesler yükseliyor.

Şimdilerde içteki “yelekliler”den dolayı sıkıntı yaşıyor Fransa; ama asıl sıkıntıyı Afrika’nın “hayır” demesi ve ayağa kalkması ile yaşayacak.

Afrika Fransa’ya çöpleri ile beraber, fikriyatını, ahlaksızlığını, vicdansızlığını da geri göndersin!

Çöplüğünde boğulsun ahlaksız sömürgeci!

VİCDAN, KANUN, LAİKLİK

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı ve bu aralarda bir gazetede köşe yazan Yekta Güngör Özden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir açıklamasına cevap vermiş. Cumhurbaşkanının bir erkek tarafından yüzüne asit türü bir sıvı dökülmesiyle yüzünün bir bölümü yanan, sağ gözünü de kaybeden Berfin Özek'in davasına atıfta bulunarak, "Bu kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil vicdanınıza kulak verin" sözlerini eleştirmiş. Özden, "Keyfilikten sakıncalara kadar uzanacak nice olumsuzluk ve kötülüğü içerecek böyle bir uygulama, hukuksuzluğun cehennemine yol açar."

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; ama Yekta Güngör Özden, vicdana atıfta bulunulmasına tepki gösteriyor ve bunun keyfiliğe, hukuksuzluğa neden olabileceğini söylüyor.

Gençler belki bilmez; ama Yekta Güngör Özden keskin bir Kemalist ve laikçidir.

Şimdi kalkıp “vicdan insani bir tutum almayı sağlar, oysa kanunlar ya da hukuki kurallar bazen insani değerlerden nasiplenmemiş kişilerin zihninden de çıkmış olabilir” dersen sana cahil gözüyle bakar bu zevat.

Ama normaldir.

Yekta Güngör Özden bir dönem “Laik olmayan insan, insan değildir, onların kanından şüphe ederim” sözünü sarf etmiş ve dönemin şartları içerisinde kimse “hukukçu kimliği ile kan” arasındaki ilişkiyi sorgulayamamıştır.

Dönemin Refah Partisi milletvekili Şevki Yılmaz ilginç bir çıkış yapmış ve şunları söylemiştir: “Yekta Bey çeşitli yerlerdeki konuşmalarda, `Laik olmayan kişi insan' değildir diyor. Atatürk 1938'de öldü. Laikliğin Türkiye'de yaşanmaya başlanması ise 1928'de başlıyor. Atatürk, hayatının son 10 yılında laiklikle yaşamış oluyor. Atatürk daha önce insan değil miydi?”

Yekta Güngör Özden’in buna ne cevap verdiğini bilmiyorum; ama Şevki Yılmaz çok fazla sıkıntı yaşamıştır.

Vukuatları bununla da sınırlı değil Özden’in. Ezan için “bir insan çığlığı” diyen, “Türkçe ezanı” savunurken “Ezan bir dini kural değil” diyecek kadar da dinden haberdar olduğunu hissettirmeye çalışan biri.

Bununla da yetinmeyen bu keskin laikçi “Kur’an’da başörtüsü yoktur” diyerek dindarlara “siz dininizi de bilmiyorsunuz” mesajını vermiştir.

Adam her şeyi biliyor.

Tabii bir de şu var: Vicdandan avam, kanunlardan ise elitler söz eder.

İmkan olsaydı da Yekta Güngör Özden’e kendisi gibi laikçi olan Celal Şengör’ün dışkı yemesi konusunun hukuki karşılığının olup olmadığını, meselenin laiklikle ilgisini sormak isterdim.