VAAT ELDE PATLADI
SİYASET GEMİSİ
VAAT ELDE PATLADI
CHP'nin yerel seçimleri öncesinde vaatleri için hazırladığı reklam filmleri Ekrem İmamoğlu ile genel merkezi karşı karşıya getirdi. İmamoğlu, öğrenci servislerine yüzde 13'lük zam yapınca ilk problem kendini gösterdi.
Gazeteciler, İmamoğlu'nun Danışmanı Murat Ongun'a, "İstanbul’da öğrenci servislerine yüzde 13 zam yapıldı. Seçim vaatleri arasında ilkokul öğrencilerine ücretsiz servis olacaktı" diye sordu. Ongun’un cevabı ilginç bir sürecin başlayacağının işareti gibi: "Ekrem Bey'in kendi ağzından böyle bir vaadi yok. Bizim seçim vaatlerimiz internet sitemizde duruyor. O videoyu CHP kampanya yöneticisi Ateş İlyas Başsoy'a soracaksınız."
Ve soruldu.
CHP'nin yerel seçim kampanya sorumlusu Ateş İlyas Başsoy, şu açıklamayı yaptı: "31 Mart seçimleri öncesinde hazırlanan videoları ben yaptırdım. Önceki gün Murat Ongun beni 'Ücretsiz servis' başlığıyla yayımlanan videoyla ilgili aradı. Bu videodan haberim yok. Biz hazırlasaydık bilirdim. Bizim dışımızda biri hazırlamış. Youtube kanalına nasıl koyulduğunu ise bilmiyorum. Yalnız video 'Fake (sahte)' olabilir. Bu videoyu CHP'den kimin hazırladığını da kimse bilmiyor"
Böylece literatürümüz “Fake vaat” diye bir şey de öğrenmiş oldu.
CHP yönetimi de topa girdi.
Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’dan gelen açıklama: "CHP'nin ne yerel seçim vaatlerinde ne de seçim bildirgesinde böyle bir vaat yok!"
Görünen o ki bu vaat patladı.
Kamuoyu diğer vaatleri de takip ederse patlamaların sayısı artacak.
Mesela…
“Her mahalleye ücretsiz kreş”,
“Her çocuğun kapısına süt”,
“Çocukları 4 yaşına gelene kadar kadınlara çocuklarıyla birlikte ücretsiz ulaşım”,
“75 bin öğrenciye 400 TL karşılıksız burs verilecek”,
“500 bin öğrencinin kırtasiye ve üniforma ihtiyaçları karşılanacak”
Okullar başlıyor dikkat!
Peki, vaatler birer birer patlamaya başladığında E. İmamoğlu ne yapacak dersiniz?
Ya “Ben öyle söylemek istemedim” diyecek ya da herkesi kucaklamaktan söz edecek…
NAMAZLA ALAKASI YOK, HUTBEYE KARIŞIR
Yepyeni bir tartışma konumuz var, herkese mübarek olsun.
Neymiş efendim, 30 Ağustos hutbesinde neden Mustafa Kemal’in adı geçmiyormuş.
Sesini yükseltenlere bakıyorsun büyük kısmının namazla, cumayla bir alakası yok!
En son söylenecek şeyi en başta söyleyeyim:
Gitmediğiniz cumalarda ne söylendiğinden size ne?
Neymiş efendim, bu haksızlıkmış!
Ahmet Hakan şunları yazdı mesela:
“Misli görülmemiş bir inkârdır.
İnsafsızca, kabaca, pervasızca bir haksızlıktır.
Hakkaniyetsizliğin doruk noktasıdır.
Süleymaniye’yi Mimar Sinan’sız bırakmaktan bir farkı yoktur.
Kapı gibi sağlam bir hakikati, cüretkârca rettir.
Hakkı teslim etmeye vicdansızca yanaşmamaktır.”
İfadelerin ne kadar içi boş olduğu dikkatinizi çekiyor mu?
Yani bilmeyen de 30 Ağustos hutbesinde Mustafa Kemal’in bu savaşta bir payının olmadığının zikredildiğini zannedecek.
Hayır, öyle değil!
Bir zaferden söz edildi hutbede ve şehid ve gazilere rahmet dilendi.
Hiç kimsenin ismi zikredilmedi yani.
Bu arada tarihi de unutmayalım.
30 Ağustos 1922’den söz ediyoruz.
Daha “Saltanatın kaldırılmasına” 2 ay, “Halifeliğin kaldırılmasına” 18 ay vardır.
Sonrasında çok şey oldu.
Batılı kanunların zorla halka dayatılması, mahkemeler, idamlar, ırkçı uygulamalar…
Yani şimdi Yılmaz Özdil de, Uğur Dündar da, Ahmet Hakan da kalkıp rahatlıkla Mustafa Kemal’in kendisinin adının hutbelerde anılmasını istediğini iddia edebilirler mi?
Bakın, bakış açınıza etki edeceğini düşündüğüm bir olayı, Tarihçi Murat Bardakçı’nın 11 Ağustos 2019 tarihli yazısından kısa bir bölüm ile aktarıyorum:
“Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde muhafaza edilen belgede, Atatürk'ün uzun seneler Özel Kalem Müdürlüğü'nü yapan Hasan Rıza Bey'in Konya'dan Ankara'ya, Cumhurbaşkanlığı'ndaki ofisine gönderdiği telgrafta, "Reisicumhur Hazretleri dinî bayramlara fazla bir mevki vermemek için vâkî olan tebrikata cevap vermemeyi tercih buyurmuşlardır. Kemâl-i t'âzimle arzederim" ifadeleri bulunuyor. Bardakçı, günümüz Türkçesi ile mesajda "Cumhurbaşkanı Hazretleri dini bayramlara fazla bir yer vermemeyi arzu ettiklerinden gönderilen tebriklere cevap vermeyeceklerdir; üstün saygılarla arz ederim" dendiğini açıkladı. “
Demek ki, Mustafa Kemal “Dini bayramlara fazla bir yer vermemeyi arzu ediyor”muş.
Öyleyse “Cuma hutbelerinde” adının anılmaması onu neden rahatsız etsin ki?
- Özdiller, U. Dündarlar, A. Hakanlar!
Hutbe, kökü yüzlerce yıl öncesine dayanan “gerici” bir uygulama olduğuna göre artık siz de biraz akıllanın!
Çok istiyorsanız “çağdaş mekanlarda” toplanıp “çağdaş müzikler” eşliğinde “saygı duruşu” ritüelleriyle her türlü anmayı yapabilir, Mustafa Kemal’i anlatan kitapları 10 bin liradan bile satabilirsiniz.