• DOLAR 32.473
  • EURO 34.539
  • ALTIN 2475.239
  • ...

SİYASET GEMİSİ

ADALET Mİ GÜVENLİK Mİ?

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, yeni adli yıl açılışı için Külliye’ye gittiği için “bir kesimin” sert tepkilerine muhatap oldu.

Kemalistliği şüphe götürmeyen birinin hem solcular hem de Kemalistler tarafından bu kadar sert eleştirilmesi ilginç; ama yanlış anlamayın meselenin hukukla ilgisi yok. Erdoğan düşmanlığı artık birçok konuda belirleyici bir hal almış.

Feyzioğlu da tepkilere cevap vermiş:

“Mahallede kahraman olmak değil, salonda kucaklaşmaktır arzumuz, köprü olmaktır niyetimiz. Bunun için de vatan söz konusuysa gerisi teferruattır.”

Nedense “teferruat” dendiğinde benim gibi birçok kişinin aklına “başörtüsü teferruattır” diyen kişi geliyor. Teferruata dair bir mesele için “devletin kanunlarına itaat etmek” gerektiğini söylüyordu o “kişi”.

Neyse, biz dönelim Feyzioğlu’na

“Asıl olan evrensel hukuk mu, konjonktürel kazanımlar mı” diye sorsak bir araba laf edecek adamlar bazen böyle hamasi ve sloganik sözlerle bir yerlere mesaj vermeye de çalışıyorlar maalesef.

Abraham Lincoln suikastı sonrası yargılamaları anlatan The Conspirator (Suikast) filminden söz edeceğim kısaca.

Filmde avukat olan kişi suçsuz bir kadının oğlundan dolayı cezalandırılmaması için çabalıyor; ama sonuçta kadın idam ediliyor.

Avukatın bakanla olan tartışmasından bir bölüm alıyorum.

Avukat “Siz adaletin değil intikamın peşindesiniz” dediğinde bakan ona şu cevabı verir:

“İntikam için asla bu kadar ileri gitmezdim. Ama ulusun ayakta kalması için her şeyi yaparım. Mary Servat (suçlanan kadın) tarihimizdeki en acı suçun tarafıdır. Ona hemen acil, sert ve kesin bir ceza verilmesi gerekir. Ben de hakları kutsal sayarım avukat bey; ama ulusumuz yok olursa hiçbir anlamları kalmaz.”

Bunun konumuzla bir alakası olmadığını düşünüyorsanız “adalet mi, güvenlik mi” tartışması çerçevesinde düşünün. 

Bu arada günümüzde adalete vurgu yaparak iktidarı eleştirenlerin büyük kısmının da güç ve imkanı ellerine aldıklarında her meseleye örgütsel ve ideolojik pencereden baktıklarını unutmadığımızı söyleyelim.

 

CHP’DEN HDP’YE KANCA

Kemal Kılıçdaroğlu, bir televizyonun canlı yayınında aynen şunları söyledi:

“İster kurum, ister parti, ister şahıs olsun. Teröre karşı ortak mücadele ortak duruş sergilemek durumundayız. Bu ülke terörden çok çekti. Bu duruşu hepimizin sergilemesi lazım. HDP'nin PKK ile arasına mesafe koyması lazım.”

Sizi bilmem; ama ben bundan Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi sinsice ortadan kaldırıp CHP’ye eklemleme çabasını görüyorum.

Açayım.

Kılıçdaroğlu, “HDP’nin PKK ile arasına mesafe koyması lazım” sözüyle arada mesafenin olmadığını, yani HDP’nin “terörle beraber” olduğunu söylüyor.

Hatta bu açıklamayı bir tür ihbar olarak değerlendirebilecek savcılar bile çıkabilir.

Yarın HDP’liler “Ortaklar birbirine bunu yapar mı?” diye sorar; ama iş işten geçebilir.

Metropollerde HDP taban olarak CHP’ye eklemlendi. Parti kapatılırsa süreç tamamlanır.

Evet, ben de öyle düşünüyorum. Bu Kılıçdaroğlu’nun aklı değil.

 

PEJMURDE

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “İşini yap, başımızın üzerinde yerin var; ama işini yapmanın dışında başka işlerle meşgul olursan pejmürde ederiz” dedi.

Yeni ve sıcak bir gündemimiz oldu böylece.

Türk Dil Kurumu’nda pejmürde kelimesinin anlamı “Eski püskü, yırtık, dağınık, perişan.” anlamına geliyor.

CHP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, ’Atanmış’ bir Bakanın, ‘seçilmiş’ bir Büyükşehir Belediye Başkanı’nı alenen tehdit etmesi hadsizliktir! Sizi milli iradeye ve halkın kararına saygıya davet ediyorum. Haddinizi bilin” dedi.

Özgür Özel, Twitter’dan şu paylaşımıyla Soylu’ya seslendi:

 “Soylu halkın değil siyasi sahibinin seçtiği onun yerine tehdit ve hakaret eden bir kukladır. Atanmış Soylu seçilmiş İmamoğlu’nu tehdit ediyor. Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın.

Soylu’nun üslubundan pek hazzetmem; ama verilen cevaplarda da ciddi bir problem görüyorum.

Bir defa Soylu, seçilmiş bir milletvekili idi. Öte taraftan ona konuşma ve iş yapma yetkisi veren kişi “Seçilmiş Cumhurbaşkanı”dır.

Mevcut kanunlara göre “Seçilmiş Cumhurbaşkanı”nın atadığı İçişleri bakanı, suç olarak gördüğü fiillerinden dolayı “seçilmiş belediye başkanını” görevden alabiliyor.

Bir de dürüst olmak lazım.

“Seçilmiş hükümetin” getirdiği “başörtüsüne özgürlük” kanunu, atanmış Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildiğinde, atanmış başsavcı bunu “parti kapatma” gerekçesi saydığında bunu alkışlayanların şimdi bu sözleri söylemesi sadece mide bulandırıyor.