• DOLAR 32.46
  • EURO 34.765
  • ALTIN 2434.478
  • ...

“Hâlâ akletmez misiniz” diyen Rabb'in nidasıyla...

Avcılar, kutup ayılarının derilerine hiç zarar vermeden yani postlarını delmeden onları avlayabiliyorlar. Bunun için de kutup ayılarının kana karşı olan zaafını kullanarak karın içerisine ya çok keskin bir baltayı ya da sivri bir törpüyü keskin ucu dışarıda kalacak şekilde gömüyorlar. Sonra üzerine bol miktarda kan döküyorlar. Kanı biraz da etrafa yaydıktan sonra saklanarak beklemeye başlıyorlar. Kanın kokusunu alan kutup ayıları kokuya gelirler. Yerdeki kanları yalamaya başlayan kutup ayısı, kanın en çok olduğu bölgeye gelince keyifle yalamaya devam eder. Keskin baltanın veya törpünün olduğu yere ilk dil darbesini attığı zaman dili kesiliverir. Ancak, kutup ayısı dilinin acısını fazla hissetmez. O yaladıkça dilinden kan akar. Dilinden kan akmaya devam ettikçe o yalar...Kendi kanını emdiğinin farkında olmayan kutup ayısı bu kısır döngüden kendini kurtaramaz. Belli bir müddet sonra kan kaybından sonra bayılır ve ölür. Ve nihayetinde avcılar kutup ayısının tamamen can verdiğini görünce, derisini yüzer ve satarlar...

Bu hikayeyi anlatmaktan kastım şudur ki; çocuklarımızı kendi kıskaçlarında sıkıştırmak isteyen bir kesim var... Bu kesim çocukların zaaf noktalarını kullanarak geleceğimiz, hayallerimiz olan çocuklarımızı bir çok plan/strateji yollarını kullanarak dikkatlerini üzerlerine çekmeyi bizden daha iyi becerebiliyorlar...

Sözüm ona olan kesim çok iyi biliyor ki çocuklar gerek renkli ve hareketli nesnelerden gerek dikkat çekici çizgi film/animasyonlardan gerek cinsiyete has dikkat çekici dijital oyunlardan/oyuncaklardan, şarkılardan vb. onlara hitap edebilecek bir çok şeylerden fazlasıyla etkilenirler...Bahsettiğim kesim ise çoçuk fıtratına uygun olarak bu kozları ustaca kullanıp onları istedikleri gibi bir çok yönden şekillendirebiliyorlar, yönlendirebiliyorlar. Misal; saç rengi/stiliyke, giyimiyle, konuşmasıyla, yürüyüşü ile çocuk fıtratına aykırı olmayan dikkat çeken bir karakteri/bir ana kahramanı filmin merkezine oturturlar. Buna fıtraten hazırbulunuş içinde bulunan çocuk ise bu karaktere karşı bir şekilde za’fa düşer ve bundan kendini alıkoyamaz...Bu karakterle öyle bir bütünleşir ki onun gibi giyinir, onun gibi saç şekillendirir, onun gibi konuşur, onun gibi kahkaha atar, onun gibi ağlar ve nihayetinde kendi kimliğinden kopup tıpkı aynı o karakter olur...İşte tıpkı kutup ayısının av taktiği misalinde de olduğu gibi çocuklarımız, zaaf noktalarından sarılıp istenilen yönde evrilip çevirilerek yönetilebiliyorlar, zehirli şerbet hükmünde olan çizgi filmlerle/animasyonlarla, oyun/oyuncaklarla, giyimlerle, stillerle...

Amaç; kendi değerlerimizi ve kültürlerimizi yozlaştırıp yerine kendi bozulmuş kültürlerini ve değerlerini küçük yaşlardan başlayarak çoçuklara aşılamak, üzerlerinde duallarımızı eksiltmediğimiz neslin ümmetinin tabanına dinamit yerleştirmek ve bundan da istedikleri kadar yıkıntı/moloz elde edebilmek...

Şimdi size soruyorum, dört yaşındaki öğrencimin; "Öğretmenim bak! Annem bana E...a'lı toka aldı, öğretmenim bak! Babam bana E....a'lı çanta aldı, ögretmenim bak! E...a'lı suluğuma, ögretmenim bak! Elsa'lı kolyeme ve yüzüğüme" gibi sıralamalar yaparak alınanları göstermek istemesi sıradan bir durum mu? Kendi hayatının bir çok yönüne E...sa gözlüğüyle bakması sizce de normal midir?

 

Veya küçücük bir kızın başkalarına özenip youtube, tik toka, instagrama ve daha sayılabilecek bir çok medya ortamına video, fotoğraf çekip atması veya o küçücük yaşta aşktan, sevgiliden bahsetmesi ve ailenin bu istenmeyen davranışlara gülerek pekiştirme yapması normal bir durum mudur sizce de? 

 Belki "Çocuktur heveslenir, sonra hevesi geçer!" diyeceksiniz" hepimizin çocukken hevesleri, istekleri olmuştur elbette. Ancak ben daha farklı bir noktaya değinmek istiyorum.

Farkında mıyız bilmiyorum ama ruhlarımız, geleceğimiz, hayallerimiz, rüyalarımız başkaları tarafından ele geçirilip kaçırılmak isteniyor. Üzerinde titrediğimiz, ağzımızdan kısıp da kendilerine verdiğimiz, kendilerini yürütmeye dahi kıyamadığımız kendi çocuklarımız ellerimizden göz göre göre kayıp gidiyor...Ve en kötüsü de bunu biz anne/babalar kendi ellerimizle yapıyoruz omuz omuza, sırt sırta vererek...Ne korkunç bir durum değil mi? Kendi ellerimizle kendi çocuklarımızı hedefi olmayan, geleceği olmayan kör/dipsiz bir dünyaya kurban edişimiz?

...

Yazının diğer yarısıyla buluşmak üzere vesselâm...