• DOLAR 34.6
  • EURO 36.319
  • ALTIN 2922.813
  • ...

Son zamanlarda en çok sorulan sorulardan biri ya da en çok sitem edilen konulardan biri neden insanlar bize oldukları gibi görünmüyor ya da neden bu insanlar bizden uzak duruyor? Ve bunun gibi sorular…          

Bunun araştırmasını yaptığımızda bu tür sorunların bizden kaynaklandığını söyleyebilirim. Gerekçelerini irdelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Yıllardır aynı mahallede oturmamıza rağmen komşumuzu sormaz, pişirdiğimiz bir çorbayı kendileriyle paylaşmaz, esnaf ise alış veriş yapmayız. Bu tür davranış sergilemelerin sonucunda da karşı tarafın bize yakın durmasını bekleriz. Mantık kurallarına aykırı değil mi? Tabiî ki mantık kurallarına aykırı.

Mantıkta tutarlılık denilen bir kavram vardır. Nedir tutarlılık?  Söz ve davranışın birbiriyle uyuşması demek. Peki, bizim sözlerimiz ve davranışımız birbiriyle uyuşuyor mu? Maalesef Tersine çelişiyor. Çelişkili davranarak hem kendimize hem de topluma eziyet etmiyor muyuz? Ediyoruz. Oysaki kendimizi yaşayarak hem kendimize hem de topluma faydalı olabiliriz.

Nasıl mı?

Geçen ay içinde farklı düğünlere gittim. Biri, bir arkadaşımızın kardeşinin düğünüydü. Damat ağabeylerinden biraz daha farklı yetişmiş, arkadaş çevresi farklıydı. Bu çevre dindar olarak yetişmemesine rağmen o kadar güzel kenetlendiler ki damada eşlik edip oyunlarını oynadılar. Bildikleri kadarıyla ‘`piroz be ‘` nakaratlarını söylediler en güzel şekilde hediyelerini taktılar fotoğraflarını çektirdiler öyle kendi aralarında samimi duruyorlardı ki bir ara onlara imrendim. İçimden şöyle geçti galiba bizim kardeşlik anlayışımız yer değiştirdi. Ve buna üzüldüm.

Bir başka düğüne gelince o da bizim samimi bir kardeşimizdi. Yine akrabaları, köylüleri gelmişti kendi yöreleriyle oynadılar bütün salondakiler onları izlemek için birer adım ileri gelip hayran kaldılar. Bu insanlar da hediyelerini taktılar damatla birlikte hatıra fotoğrafları çektirdiler neşelerine mutluluklarına diyecek yoktu.

Bir başka düğün çevremizle ilgili bir düğündü. Bu düğünde bireylerimiz oyun oynamamak için bin dereden su getirdi. Hediye takarken ceplerinde akrep varmış gibi davranmalar ne bi hatıra fotoğrafı ne candan sarılmalar “acil çıkmamız gerek” deyip hemen kaçmalar. Allah aşkına bu tabloları tarafsız yorumlarsak toplumdaki bireyler hangi kişilik tipine daha yakın durur? Size bırakıyorum.

Hatırlıyorum yirmi sekiz şubat sürecinde mütedeyyin insanlar yanlış tanıtılıyordu. Tanım yapanlar bu insanların samimiyetleri noktasında zorlanıyorlardı. Şöyle bir sosyolojik izahta bulunuyorlardı. Bu insanlar o kadar çok tehlikeli ve kurnaz ki davranış noktasında çok uzmanlar. Bulundukları ortamlarda çok seviliyorlar. Şahsen kurnazlıklarını çok görmedim fakat çok sevildiklerine şahit oldum.

 

 

Bu gördüklerimizden hareketle şunu sorabiliriz. Neden o dönemin insanları çevrelerinde çok sevilmesine rağmen bu dönemin mütedeyyinleri çok sevilmiyor?

Bu soru tiplemesinden yola çıkarak şu sonuca ulaştık. O dönemdeki insanlar çorbalarını, yemeklerini, diğer insanlarla paylaştıkları gibi mutluluklarını da paylaşıyorlardı. Günümüzün mütedeyyinleri ise sadece acılarını paylaştıkları için bu haldeler.

Bu yaklaşımın doğru olmadığını samimi olup ağır abeliğe oynamadan her insanın hata yapabileceğini de düşünerek bizim komşumuzla, esnafımızla, sokakla, toplumla barışık olmamız lazım.

Selam ve dua ile...

Not: Farklı kültürleri söylediği ilahiler potasında eritmeyi başaran farklı bireyleri kaynaştıran Özcan ATSAT Abimize teşekkürü borç biliyorum.

 

Yazarın Diğer Yazıları