• DOLAR 34.667
  • EURO 36.396
  • ALTIN 2951.517
  • ...

Sevgi, yaratıcının rahmet denizinden varlıklara yansıttığı eşsiz bir duygudur. İnsanlar vahyin ışığında yaratılanları severek, basamak basamak yükselmeli sonunda ilahi aşka kavuşabileceğini umut ederek bunun mutluluğunu yaşamalıdır. Sevgi noktasında sevdiğimize sevmeme payı, sevmediğimize de sevme payı ayırmak Efendimiz`in tavsiyesidir.

Yunus emre: ‘`Yaratılanı severiz yaratandan ötürü`` demiştir. İnsanoğlu her sevgide mutlaka Allah`ın buyruğunu dikkate almalı, bu düşünceyle çeşitli fedakârlıklar yaparak ona yakınlaşmalıdır. Bir annenin kendi çocuğunu bu yolda yetiştirmek için çaba sarf etmesini ya da ensarın muhacire göstermiş olduğu fedakârlıkları örnekleyebiliriz.

İnsan,  ilahi aşka giden yolda ölmeden önce ölmeli, bazı sevdiklerinden vaz geçerek asıl sevdiklerine kavuşabilmelidir. Bu bağlamda her şeyden çok Allah ve Resulünü sevmeli. Burada aklımıza şöyle bir soru gelebilir: Sevgimizi bir yere verdik mi geriye bir şey kalır mı? Bir şeyi daha fazla sevmek başka şeyleri sevmediğimiz anlamına gelmediği gibi sevginin ölçüsünü de bozmaz. Her sevgi yerine göre şekillenir. Sevgi; eşlerde, çocuklarda, her şey de kendini farklı gösterir. Eğer öyle olmasaydı eşini çok seven birinin çocuğundan nefret etmesi gerekmez miydi? Bazen tersi de olabiliyor`` çocuklarınızı çok seviyorsunuz bizleri hep sevgiden mahrum bırakıyorsunuz ‘` galiba bizleri önemsemiyorsunuz gibi düşünceler...

Oysaki toplumda önemsiz farz edilenler sevgiliye giden yolda çok önemlidir. Eş, çocuk, mal, mülk her ne kadar sınav aracı olsa da bizlerin onları basitleştirmesi yanlış bir yorum olup sınavın ruhuna aykırıdır. Bu güzellikleri yok saymamız onları yok etmez. Her taşı yerine dizmek gerekir. Eşler önemsiz olsa, bizlere emanet olmalarını nasıl açıklayacağız? Ya da çocuklar üzerinden sadaka- i cariyeyi nasıl gerçekleştireceğiz? Annelik gibi kutsal bir görevi nasıl izah edeceğiz?

Bu yüzden meseleleri doğru okuyarak aile kurumuna önem vermeliyiz. Her işin bir süreci olduğu gibi aile kurmanın da süreci sancılı olabilir. Bu süreçte teknolojinin gelişmesi sonucunda örneklendirilen diziler, flörtü meşrulaştırma hareketleri,  bekârlık sultanlıktır gibi sözler ya da ekonomik durumu önceleyerek istenilen korkuyu aşılama gibi faktörler ciddi tehdit unsurlarıdır. Bu tür düşüncelerden kurtulmanın tek yolu vardır: O da bizlere rızık veren yaratıcımıza olan bağlılığımız olacaktır.

Çevremizde şahit olduğumuz birçok örnek vardır. Hiç bir şeyi olmayıp evliliğin hikmetine inanan cesur adımlar atan birçok çift, öyle bir rızıklandırılmışlar ki adeta akıl idrak etmede yetersiz kalmıştır. Günümüzde tanınan simalardan çoğunun fedakârlıklar yaptıklarına emin olabilirsiniz. Bu insanların derdi toplumsal huzuru tesis etmek olduğundan her türlü cefaya baş göz üstüne deyip evlilik kurumunu ziyadesiyle önemsemişlerdir. Batının önemsemediği evlilik nedir acaba?

Evlilik, toplumun huzuru için ilk adımdır. Bireylerin biz olma sanatıdır. Birbirlerini tamamlama sürecidir. Yarım yamalak işlerin hiçbir zaman tamamı vermediğini Fransız bir atasözüyle pekiştirelim ‘` yarım buğday yarım buğday daha iki buğday etmez`` diyerek  bütün kardeşlerimizin imani olarak birbirlerini tamamlamalarını umut ediyorum.

Selam ve dua ile...

Yazarın Diğer Yazıları