• DOLAR 33.982
  • EURO 37.725
  • ALTIN 2728.385
  • ...

Sosyolojinin öncülerinden İbn-i Haldun iklimin insan üzerinde çok ciddi etkiler yaptığını izah eder. Bazı bölgelerin iklimi çok daha sert olduğu için çilesi de çok farklı olabiliyor. Bölgemizin insanı bu anlamda çok çileyle karşılaşmıştır. Özellikle Doğu Anadolu’da insanlar çocuklarını okutmak için bir bölgeden bir bölgeye göndermek zorunda kalmıştır.

O dönemin şartlarında taşıma sorunu olduğu için küçücük çocuklar kızaklara binerek karda kışta her gün kilometrelerce yol gitmişlerdir. Vahşi hayvanların kol gezdiği, bazen yürüme mesafesinin olmadığı bazen de birinin yolu açarak diğerlerine rehberlik ettiği bir dönemden bahsediyoruz. Çökelekle kuru ekmeğin azık olduğu bir dönem… Her ne kadar hayatın merkezinde kuru ekmek kuru soğan çökelek olsa da insanlar yiğit olarak tanımlanırlardı.

Mertlerdi, yiğitlerdi, paylaşımcılardı. Bugün parayla pulla satın alınmaya çalışılan özellikleri o gün bu saydığımız özellikleri çektiği çileler karşılığında o sert iklim ikram etmişti. Uzak yoldan eve gelinir, pencereler hava almasın diye ne bulunsaydı onunla kapatılmaya çalışılırdı. Kapının altından hava gelmesin diye çeşitli bezlerle kapatılmaya çalışılırdı. Okula gidilirken hem kitaplar hem küçük çaplı yeme içme hem de herkes biraz odun götürürdü.

Her gün iki kişi nöbetçi olur soba yakılır birleştirilmiş sınıflar hazır hale getirilmeye çalışılırdı.  O günün şartlarında yaşayan öğrenciler bir de soba yakıyorlardı, sınıfı temizliyorlardı. Bu sıkıntıları zorlukları yaşayan bizden çok daha fazla çile çeken bir arkadaşımla muhabbet ediyorduk. “Benim şu an evim var, arabam var, maaşım var; ama bir türlü mutlu olamıyorum, hiçbir şey bana o paylaşımı, o hazzı geri getiremiyor.”

O dönemin sanat anlayışı da bu yöndeydi. Hem çekilen çileyi yansıtır hem de bir umudu işaret ederdi. “Ne de olsa kışın sonu bahardır, bu da gelir bu da geçer ağlama.” Bir taraftan çile çeken insanların hayatından örnekler verilir bir taraftan bu türkülerle yaşam terapisi yapılırdı. Bu çileyi çocuk evde, sokakta, okulda her yerde iliklerine kadar yaşardı. Yaşayarak öğrenme tam da buydu. Bugün eğitim psikologlarının vermek istediği mesaj ya da önemsediği eğitim modeli bu yönde olsa gerek.

Yaptığımız araştırmalara göre bu zorlu şartlarda eğitim gören ve yaşamını idame etmeye çalışan insanların arka planında bir örneklik bir anlayışın olduğunu net görebiliyoruz. Bu örneklik şüphesiz hayatın bütün çilesini çekmiş, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, kavurucu sıcaklardan daha çok nasibini almış Hz. Muhammed (SAV) dir. O dönemin hâkim olan paradigması da bütün âlemleri ve sevgiliyi yaratan Allah’tır ve onun kelamıdır. Bu öyle bir kelamdır ki ne şiirdir ne de bir türküdür bu inşirahtan başkası değildir.

Nedir inşirah?

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. 1- Senin için bağrını açmadık mı? 2- İndirmedik mi senden o yükünü? 3- O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü? 4- Senin şanını yüceltmedik mi? 5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var. 6- Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var! 7- O halde boş kaldığında yine kalk yorul! 8- Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları