• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...

Önce “devletin kaynakları mültecilere aktarılıyor” iftirasını yaydılar. Kısa süre içerisinde bunun doğru olmadığı, uluslararası fonların kullanıldığı, yardım derneklerinin sıkıntıları gidermek için çaba harcadığı ortaya çıktı. Yalancıların yüzleri hiç kızarmadı.

“İşsizliğin artmasına sebep oluyorlar” iddiası dillendirildi; ama bunun da doğru olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Mültecilerin bir kısmı kısa sürede işlerini kurdukları gibi, ihracat alanlarının gelişmesine katkı sunarak ülke ekonomisinin gelişmesine yardımcı oldular. Yerlilerin çalışmak istemedikleri yerlerde daha düşük ücretlerle uzun süre çalıştırıldılar mülteciler. Çoğu kayıt dışıydı ve işveren baskısı altında seslerini çıkaramadılar.

Kimi işlerde ise neredeyse mültecilerden başka çalışacak kimse bulunamıyordu.

Evet, belli yerlerde toplanma “gettolaşmayı” beraberinde getirdi ve bu da lokal anlamda suçların artmasına sebep oldu; ama resmi rakamlar mültecilerin sebep olduğu asayiş olaylarının yerlilere oranla halen çok geride olduğunu gösteriyor.

Buna rağmen bazı olaylar büyütüldü, öznesi mülteci olmayan olaylarda bile kirli bilgiler yayılarak hedef gösterildiler.

Sosyal medya nereden beslendikleri belli olmayan maskeli yüzlerin, resmi siyasi hesaplarla beraber yürüttüğü kirli algı operasyonlarının merkezi haline geldi.

Irkçı partinin ırkçı olduğu kadar fitne yayma ve kaos oluşturma konusunda da uzman olan yöneticisi çabalarının karşılığını almaya başlamış gibi görünüyor.

Üstlendiği “görevi” layıkıyla yerine getirmeye çalıştı.

İddialarının onda dokuzu yalan çıkmasına rağmen geri adım atmadı, özür dilemedi, yalan, karalama ve iftiralara devam etti.

Sosyal medyadaki linç furyası sokaklara taştı.

İzmir’de çocuklarıyla beraber toplu taşıma aracından indirilen üç kadının görüntüleri düştü medyaya.

İnsanlığın bitiş görüntüleriydi aslında.

İnsan kılıklı yaratıkların ırkçılık zehriyle dolan kalplerinin taşlaştığını bir kez daha gördük.

“Kadına şiddet” diye ortalığı velveleye verenlerin, üç kadının fiziki ve sözlü şiddete maruz kalması karşısında “üç maymunu” oynadıklarını da herkes fark etti sanırım.

Asıl konuya gelelim.

Gerek sosyal medyayı hareketlendirenlerin, gerekse de üç çocuğu HÜDA PAR teşkilatının önüne göndererek tahrik, kışkırtma ve kaos oluşturmak isteyenlerin ırkçı sloganlar kullanmalarına rağmen, “kökü dışarıda” komiteler hesabına çalıştıklarını herkes bilmesine rağmen neden bir adım atılmıyor ya da atılacaksa, bu neden bu kadar geciktiriliyor?

Ülke çıkarları açısından düşünelim.

Körfez ülkeleri ile büyük ticari anlaşmalar yapılırken, kirli bir nefret dili ile yapılan “Arap düşmanlığının” süreci sekteye uğratma ihtimali bile neden göz ardı ediliyor?

Irkçı faşist kliklerin küresel emperyalist bir ajanda doğrultusunda Araplar ve Afganlar üzerinden İslam düşmanlığı yaptıkları artık iyice netleşti.

Hatta ülkenin en önem verdiği alan olan Savunma Sanayii konusunda bile ırkçı siyasetçinin dili “İslam düşmanlığını” net olarak ele vermektedir. Irkçı siyasetçi  “yetişmiş mühendislerin yurt dışına göç ettiğini, yerlerine 'dindar ama vasat mühendislerin' alındığını” iddia etti.

Eski İçişleri Bakanı, mülteci karşıtlığının "bir merkezden yönetildiğini" belirtmiş ve şunları söylemişti: "Bunlarda ahlak diye bir şey yok, bunlar birilerinin çocuğu olmuşlar, bunlar Türkiye'nin çocukları değildir. Bunlar Soros gibilerin çocukları olmuşlar."

Sorumuzu bir daha soralım:

İçişleri eski bakanının “Birilerinin çocuğu” dediği bu kökü dışarıda olan kişi ve örgütüne yönelik neden bir adım atılmıyor?

Devletin içinde kim ya da kimler bu “kaos imalatçısı” ve “yalan deposu” için adım atılmasına engel oluyor?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları